Bundan neredeyse tam biray önce, 23 Ekim’de yapılan seçimleri izlemek için Avrupa Konseyi adına Tunus’taydım. Maalesef Van depremini de orada öğrenmiştim.
Şimdi Fas’tayım. Bu yazıyı, yine Avrupa Konseyi adına seçimlerde gözlemci sıfatıyla bulunduğum Fas’ın başkenti Rabat şehrinde yazıyorum. Pazar günü çıkacak yazıyı, bizim Cuma sabahına kadar teslim etme mecburiyetimiz var. Dolayısıyla siz yazıyı okurken 25 Kasım Cuma günü yapılan seçim bitmiş durumda. (Büyükşehir Belediyesi’ndeki) İzmir depremini de burada duydum.
Seçim sonuçlarını yazamasam da size Fas’tan bazı gözlemlerimi aktarabilirim. Yeri gelmişken de “Arap Baharı” üzerinde düşünmeye devam etmiş oluruz.
Temel’in hikayesini bilirsiniz: Gazetede ‘bilgisayar uzmanı aranıyor’ ilânını görünce hemen firmanın kapısını çalıp ‘bana güvenmeyin, ben bilgisayardan anlamıyorum’ demiş. Dursun, ‘ne gerek vardı Temel bunu gidip firmaya bildurmeye’ diye söylenince de cevabı yapıştırmış: “Sosyal sorumluluk bunu gerektirir.”
Ben de “Madem Tunus’a ve Fas’a gidiyorum, o dünyayı ve Arap âleminde gelişen olayları daha iyi anlamak için biraz ders çalışmam gerekir” diye düşündüm,sosyalsorumluluk gereği.
Bu dersin teorik tarafı bir hayli zor. Arap baharını inceleyen ve analiz etmeye çalışanların vardıkları sonuçlar, çıkış noktalarına bağlı olarak değişmekle beraber, daha çok iki nokta üzerinde yoğunlaşıyor.
Bir: Arap siyasal kültürünün temel özellikleri, gerçekleşse bile rejim değişikliklerinin demokrasiyle sonuçlanmasını sağlar mı? Mısır’da Tahrir Meydanı’nın, askeri yönetime itirazla başlayarak yeniden dolup taşması, bu soruyu daha da önemli hale getiriyor. Temel özellikler arasinda İslam dininin etkisi, en çok tartışılanı kuşkusuz. Bu hususla ilgili değerlendirmelere, 30 Ekim’deki “Arap Baharı ve Tunus” başlıklı yazıda ele aldığımıziçinyeniden girmeye gerek yok. Arap kültüründeki soy sop, nesepçilik, akrabacılık ve benzeri özellikler soruyu kaçınılmaz kılıyor. Orta sınıfın yokluğu, ekonominin devlet kontrolünde olması sebebiyle iş adamlarının etkin olamaması ya da bütünüyle yönetimlerin güdümünde olması, sivil toplum kuruluşlarının varsa bile tamamen kontrol altında olmaları gibi hususlari da gôz ardı etmek imkansız.
İki: Her şeye rağmen Arap dünyası demokrasi yolunda ilerliyor. Ya Libya’dakigibi, maalesef kanlı bir başlangıçtan sonra bu yolun açılması bekleniyor, ya da Fas’taki gibi Anayasa’da degişiklik yaparak barış içinde bu yola girileceği ümid ediliyor. Fas’ın ilginç bir özelliği olarak zikretmek gerekiyor ki halk Kral’a bir saygı besliyor. Her ne kadar Kral, yetkilerini parlamentoya devretmekte oldukça cimri davranıyorsa da, başbakanı birinci gelen partiden seçeceğini açıklaması bile önemsenir olmuş.
Dersin pratik kısmı daha belirgin: Değişim kaçınılmaz. ‘70’lerin sonunda İspanya ve Portekiz’de, ‘80’lerin sonu ve ‘90’ların başında eski demirperde ülkelerinde, 2000 yılının hemen öncesinde ve sonrasında kısmen de olsa Doğu Avrupa ve Orta Asya cumhuriyetlerinde meydana gelen değişimler şimdi Arap dünyasını canlandırıyor. Fas’ta seçimlere katılan parti sayısı Tunus’taki kadar olmasa bile yine de yüksek,otuz civarında. Fakat mecliste temsil edilmesi beklenen parti sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecekgibi.
Burada seçimlerin favorisi hangi partidersiniz? Adalet ve Kalkınma Partisi… Amblemi de ışık saçan bir gaz lambası. Yalnız adı ve amblemi değil söylemleri de bizim Adalet ve Kalkınma Partisi’yle neredeyse aynı. Avrupa Konseyi’nin, seçimleri izleyen heyetinin toplantısına katılarak partisinin görüşlerini anlatan Fas’taki bu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin temsilcisine, Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin programını inceleyip incelemediklerini sordum. Bu soruma net bir cevap vermedi toplantıda, fakat anlıyorum ki sadece parti programını değil başka konuları da tetkik etmişler.Toplantı sonunda yanına gidip kendimi tanıttım ve kartvizitimi verdim. Epey bir arandı, sonunda “benimki yanımda yokmuş” dedi. Kadir Bey’e e-posta ile göndermesini rica ettim. Bekliyorum.
http://www.stargazete.com/egebolgesi/arap-bahari-ve-fas-haber-400675.htm