Türkiye’nin batısındaki ülkelerde ekonomik kriz, doğusundaki ülkelerde siyasi kriz gündemi meşgul ediyor. Türkiye ise hem ekonomik hem siyasi istikrarı yakalamış, batının ve doğunun gıpta ile baktığı bir istikrar ülkesi. Bir AB toplantısında Sayın Ali Babacan’a söylenen nükteyi hatırlayalım. Diyor ki bir AB yetkilisi “İçimizde gülümseyebilen tek kişi sizsiniz”.
Siyasal ve ekonomik istikrar birbirini besler. Ekonomik istikrarın sağlanmasında ülkelerin bütçe ile ortaya koydukları ufuk ve bütçe disiplini önemli bir yer tutar. 2012 bütçesinin ana ekseninde şunlar var: Reel sektörü ve KOBİ’leri daha fazla destekleyen ve cari açığa çare bulmaya gayret eden bir anlayış. Yatırımlara daha çok kaynak aktaran bir düzenleme. Kalkınma ajansları, GAP, KOP, DAP gibi bölgesel gelişme projelerini hızlandıran bir çaba. Bilime, teknolojiye ve Ar-Ge’ye daha fazla kaynak aktarılması gerektiğini bilen bir yaklaşım. Yerinden yönetimi kuvvetlendirmek için yerel yönetimleri gözeten bir ufuk. Tarımsal üretimi ve verimi artırmak için çiftçilere daha çok sıcak destek.
Bütçeye ilişkin yuvarlatılmış bazı rakamlar şöyle: Bütçe giderleri 351 milyar, bütçe gelirleri 330 milyar, vergi gelirleri 278 milyar. Faiz hariç giderler 301 milyar, faiz dışı fazla 29 milyar. Faizin bütçe içindeki oranı yüzde14. Bir fikir vermesi bakımından 2002 bütçesinde faizin bütçe içindeki oranının yüzde 45 olduğunu hatırlatalım.
Bütçeyi incelerken bilinmesi gereken başka parametreler de var. Ekonomistlerin gayri safi yurt içi hâsıla dedikleri, kısaca Türkiye’nin bir yıllık mal ve hizmet üretimini gösteren milli geliri, 2012 için, 1426 milyar lira, başka bir ifadeyle bir trilyon 426 milyar lira olarak tahmin ediliyor. Enflasyonun aynı dönemde yüzde 5.2 olacağı öngörülüyor. Ekonominin yıllık büyüme oranının ise bütün kriz söylemlerine rağmen yüzde 4 olması bekleniyor. 2012 hedeflerinde ihracat 150 milyar, ithalat 250 milyar, cari açık 65 milyar dolar olarak düşünülüyor. 2011’deki cari açığın daha altında bir hedef ortaya konuyor.
2012 bütçesini herkes kendi önceliklerine göre irdeleyebilir. Gelin şu açıdan bir irdeleme yapalım: Türkiye’nin 2023’deki hedefleri arasında dünyanın ilk on büyük ekonomisi arasında yer almak ve 500 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşmak var. Fakat bugünkü üretim yapımızla bu hedefi yakalamak zor. Konuyu daha iyi anlamak için bir ipucu verelim. Mal ve hizmetleri göz önüne alarak kaba bir hesapla, ihraç ettiği bir kg.lık malda Türkiye 1 dolar kazanıyor, Almanya 5 dolar. Bu bize diyor ki ürettiğiniz ve sattığınız mal ve hizmette katma değeri yüksek ürünlere öncelik verin. İşte bu anlayıştan yola çıkan hükümet, Ar-Ge harcamalarını kademe kademe yüzde 3’e çıkarma kararı aldı. 2008’de Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı yüzde 0.73 iken bu oran 2012’de yüzde 1.07’ye yükseltildi. Bundan sonra da Ar-Ge harcamalarının milli gelir içinde daha yüksek rakamları yakalaması gerektiği başta başbakan olmak üzere konunun ilgililerince sürekli vurgulanıyor. O halde buradan üniversitelerimize bir çağrı yapabiliriz: yüksek lisans ve doktora çalışmaları, önceliklerimiz arasında en başta yer almalı.
AK Parti artık kendisiyle yarışıyor. 2002 çok gerilerde kaldı. 2008 bütçesiyle, 2012 bütçesini karşılaştıralım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 2008’de 23 milyar, 2012’de 39 milyar, artış yüzde 41.5. 2008’e göre artış, sağlık harcamalarında yüzde 37, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinde yüzde 88, TÜBİTAK bütçesinde yüzde 37.5, Kredi ve Yurtlar Kurumu bütçesinde yüzde 54.5, tarımsal desteklerde yüzde 27 olmuş. 2012’de 9 bin akademik kadronun tahsis edileceği YÖK bütçesindeki artış ise yüzde 10.7.
Bütçede, EXPO 2020 harcamaları için EXPO Yürütme Kurulu’na ödenek ayırma yetkisi alan Maliye Bakanlığı’na bir teşekkür borcumuz var. Bütçe üzerinde eleştirileri cevaplayan Bülent Arınç’ın konuşması ‘Ulus devlet’ derken yaptığımız yanlışları ve çareleri de dile getirmesi bakımından çok önemliydi.
2012 yılı ve bütçe hayırlı olsun.