Bildiğim kadarıyla AK Parti’nin iktidardayken muhalefet görevi de yaptığını ilk kez Ömer Çelik dile getirdi. İktidarda olup sisteme muhalefet etmekti kastettiği. Yani iktidardayken bürokrasi, yargı, ordu, üniversite, büyük sermaye, medya ve gizli yapılanmalara karşı muhalefet görevi yaptı. Muhalefet partileri ise var güçleriyle bu unsurları değiştirmemek için direndiler. Herkes biliyor ki bugünkü sistemin temelleri öncesi olmakla beraber 27 Mayıs ve 12 Eylül’ün eseri. 12 Mart ve 28 Şubat bu temelleri tahkim etmek için kullanıldı. 27 Nisan da bir tahkimat peşindeydi ama başaramadı.
Bugünlerde eğitim sistemini tartışıyoruz. 28 Şubat anlayışının darmadağın ettiği ilk, orta ve yükseköğretime çeki düzen verilmesi gerektiğini kim inkâr edebilir ki!..
AK Parti şimdiye kadar eğitim sistemindeki fiziksel sorunların pek çoğunu aşmaya yarayan çok kapsamlı bir program uyguladı. Derslik sayısındaki artışlar, internet bağlantıları, Fatih projesiyle atılan adımlar, çok sayıda öğretmen ataması, ücretsiz ders kitapları, okul öncesi eğitime verilen önem, bu programdan ilk akla gelenler. Örneklemeyi İzmir üzerinden yapalım: 2003’den bu tarafa İzmir’de 6500 yeni derslik yapıldı, 60 milyon kadar ücretsiz kitap dağıtıldı, derslik başına öğrenci sayısı neredeyse 30’a kadar geriledi.
Şimdi bu iyileştirmelerden sonra sıra müfredata, yani ders içeriklerine ve genel düzenlemelere geldi. Bunlar için geç kalınmadı mı sorusu bir yere kadar haklı olabilir. Ancak unutmayalım ki bu işleri ele alabilmek için Türkiye’nin normalleşmesi gerekiyordu. ‘Bu artık gerçekleşiyor’ derken az daha 7 Şubat’ta bir yargı darbesi oluyordu. MİT Müsteşarı şüpheli sıfatıyla çağrıldığı adliyede belli ki tutuklanacaktı. Savcının çağırdığı isimlerin müzakereleri yürüten heyette oldukları biliniyor. Demek ki hedef bu politikaydı. “Bunlara karışmak yargının işi değil” deyince birileri basit söylemlere sığınıyorlar, “bırakın yargı kendi işini yapsın” gibi mesela. Müzakere bir politik tercihtir, yargının bu alanda ne işi var? Basında bu konuda çok şey yazıp da işin bu tarafına dokunmayanlar çok.
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in detaylarını açıkladığı 4+4+4 sistemi, ya iyi anlaşılamadığından ya da tamamen ideolojik sebeplerle çok haksız eleştirilerle karşılaştı. Oysa kamu yönetimi başta olmak üzere, değişik alanlarda pek çok yeniliğe imza atmış olan Ömer Dinçer’in temel kaygısı, eğitim sistemimizi günümüzün gerçeklerine göre yeniden tasarlamaktır.
Bu düzenlemenin temellerini şöyle sıralayabiliriz: Her şeyden önce hayat boyu öğrenim esastır. Eğitim sisteminin esnek olması bir zorunluluktur. Bir çocuk eğitim hayatı boyunca ilgi alanlarını değiştirebilir, merakını bir alandan bir başka alana kaydırabilir. Şahsiyeti oluşurken onu etkileyen pek çok faktör vardır. Dolayısıyla çocuklara başlangıçtaki kararlarını değiştirme imkânı vermemek kabul edilemez bir anlayıştır. Bu, 28 Şubat anlayışıdır.
Yeni sistemin en önemli özelliği zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmasıdır. Hiçbir gelişmiş ülkede zorunlu eğitim kesintisiz değildir, kademelidir.
Çok konuşulan bazı hususlar var. Bunlardan birisi ikinci dört yılla ilgilidir. İyi anlaşılmayan nokta şudur: İkinci dört yılda, bir meslek yönlendirmesi olmayacaktır. Öğrencilerin merak ve ilgilerine göre ders seçmeleri söz konusudur. Üstelik yukarda değindiğimiz, sistemin esnek oluşunu da göz önüne almak gerekir. Çok önemli bir başka nokta daha var. 4+4’te devam mecburiyeti vardır.
Gelelim kızlar için öne sürülen mantık dışı iddialara. Kızlarını başörtülü okutmak için çırpınanlar onları niye eve kapatsın? “Korkuya dönüşen beceriksizlik” başlıklı geçen haftaki yazımızda korku ve paranoya halini ele almıştık. İşte bir örnek daha. Ak Parti kızları eve kapatacak paranoyası. TUSİAD bu paranoyayı bir türlü atamadı. Değişimin gücünden bihaber kimler kaldı ki? Bir TUSİAD bir de CHP. Ne de olsa ayni kökten geliyorlar. Eğitime esneklik kazandıracak, çocuklara ve ailelerine tercihlerinde özgürlük kazandıracak bir sistem bu.
‘Haydi kızlar okula’, ‘baba beni okula gönder’, ‘ana kız okuldayız’ ve benzeri kampanyalarla kızlar için okullaşma oranını bir hayli artırmış olanlar kızları niye eve kapatsın ki!.. Burada ya bir mantık hatası var, ya da bir körlük.
Eğitimde fırsat eşitliği, seçme sınavları, kadın istihdamı, uzaktan eğitim, evde eğitim, okul öncesi eğitim ve katsayı, uzun vadeli bir stratejinin bir bölümü olan bu tasarının diğer konuları. Bunları ve özel sektörün eğitimdeki payını bir başka yazıda ele alalım.