Parlamentolararası Değişim ve Diyalog Projesinden sık sık bahsediyorum burada. AB ile TBMM’nin ortaklaşa yürüttüğü bu projenin değişim ayağı için Paris’teyiz.
Fransa parlamentosunda hem meclis var, hem Senato. 60 ihtilalinden sonra bizde de uygulanan bu sistem 80 darbesiyle tarihe karıştı. 60 ihtilaline çanak tutan bazıları “temelli senatör” olmuştu, hatırlıyor musunuz?
Tahsin Burcuoğlu Fransa gibi netameli bir ülkede Büyükelçi olmanın verdiği sorumlulukla anlattı bize Paris’in gündemini. Çok şey konuştuk ama aklım erkeğin erkekle, kadının kadınla evlenmesine ve bunların evlat edinmesine izin veren kanuna takılı kaldı. Fransa’da gündeme damga vuran diğer olay ise bizde Maliye Bakanına tekabül eden Bakanın yalan beyanı.
Tarihi Büyükelçilik binasında klasiklerin yer aldığı Kütüphane ve bir koltuk herkesin ilgi odağı oldu. Koltuk Sultan Abdülaziz’in Paris ziyaretinden kalma. Oturulmaması için önüne bir kuşak gerilen koltuğun yanında çektirildi fotoğraflar.
Urfa milletvekili ve Dostluk Grubu Başkanı Kasım Gülpınar, Ankara Milletvekilleri Gülsün Bilgehan ve Zühal Topçu ile Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara ve yasama uzmanı Ömer Faruk Kılıçkaya’dan oluşan heyetimiz, temaslarına Senato Genel Sekreteri ile buluşarak başladı. Bu yaşlı ve güngörmüş bürokrat olayları günlük kaygıların dışında değerlendirebilen bir birikime sahipti.
Senatonun aynı cinsin evliliğine dair kanunu görüştüğü oturumu misafir localarından izledik. Bir ara Başkan “Türkiye’den misafirlerimiz var” diyerek bizi takdim etti. Baktım, bütün senatörler ayağa kalktılar ve yüzlerini bize dönerek uzunca alkışladılar. Biz de locadan mukabele ettik. Senatoda hükümeti de kuran sol kanat kanunu desteklerken muhalefeti oluşturan sağ kanat buna şiddetle karşı çıkıyordu. Bir sonraki adımın bebek sahibi olmak için bir kadının karnını kiralamak olacağını söyleyen muhalifler aile kavramının yerle bir edildiğini dile getirdiler. Sonra ne mi oldu? Meclisten geçen yasa Senatoda da takılmadı. Şimdi bu Ermeni yasası gibi Anayasa Konseyi yolunda.
Çok ilginç bir oturuma da Ulusal Mecliste şahit olduk. Bunu bize elçiliğimizin çalışkan müsteşarı Beliz Celasin Rende söylemişti. Hükümetin sorulara cevap verdiği oturumda tartışmalar daha çok İsviçre bankalarında hesabı olduğunu inkar eden fakat gerçek ortaya çıkınca istifa eden Bakan üzerinden yürüdü. Tercümanımız Kerem Topuz’un aktardığı tartışma, sadece Bakanın istifasının yetmeyeceği, hükümetin de çekilmesi gerektiği şeklinde sürdü gitti. Bir ara soru cevap o kadar hararetlendi ki bir bakanın üzerine yürüyen bir milletvekilini araya giren çalışanlar durdurabildi.
Senato Avrupa İşleri Komisyonu Başkanı ve üyeleriyle bir araya geldik. Önce dikkatle dinlediler bizi. Türkiye’nin kaydettiği gelişmeleri aktardım ve AB vizyonumuzun güçlenerek devam ettiğini detaylı bir şekilde izah ettim. AB ile Türkiye arasındaki anlaşmaya Fransa da imza koydu diye hatırlatarak dedim ki: “Bu anlaşmaya göre müzakerelerin hedefi tam üyeliktir. Oysa Fransa beş faslın müzakeresini bloke ederken bu fasılların tam üyeliğe yönelik olduğunu söylüyor. Bu doğru bir tutum değil. Fransa’nın 22’nci faslın müzakeresine imkan veren kararını memnuniyetle karşılamakla birlikte yeterli bulmuyoruz. Fransa’nın lügatten blokaj kelimesini çıkarmasını istiyoruz. Bunun psikolojik bir tarafı var.” Bu sözlerime itiraz eden çıkmadı diyebilirim.
Yalnız burada değil diğer görüşmelerimizde de bize en çok sorulan Suriye meselesi oldu. Senato Dışişleri Komisyonunda Ermeni meselesi de gündeme geldi. Parlamentoların mahkeme gibi davranmaması gerektiğini söyleyerek anlattık tutumumuzu. Üyelerden biri “Kıbrıs Türkiye’nin ayakkabısındaki çakıl taşı gibidir, bundan kurtulmanız lazım” dedi. Ben de Rum tarafının seçtiği yeni başkanla beyaz bir sayfa açılabileceğini söyledim ve “her türlü fedakarlığa hazırız ama çakıl taşından kurtulmak için ayağımızın kesilmesine razı olamayız” dedim.
Senato ve Meclisteki dostluk grubu üyeleriyle yediğimiz öğle yemekleri, hangi konuyu nasıl ele almalı sorusuna cevap aradığımız toplantılara dönüştü.
Ulusal Meclis Başkan vekili L. Dumont, bizi ilgiyle dinledi. Projenin Van toplantısına katılacağını söyledi.
Sarkozy’nin partisini ziyaret ettik. Şimdiki başkan Copé adlı bir Yahudi. Uzunca konuştuk ama Sarkozy’nin adını ne o andı ne de biz. Fransızlardan gördüğümüz en büyük ikram bazı toplantılarda masaya konulan su idi. Copé ile konuşurken boğazıma bir şey takıldı. Masada su yoktu. Ben öksürdükçe Copé bakıp durdu.