Sözü eğri büğrü söylemeye gelmiyor. Geçen haftaki İyi Yönetişim yazısını Berlin Büyükelçimizin verdiği resepsiyonu anlatarak bitirmiştim. Molla Kasım anında tepeme dikildi. Büyükelçimiz Avni Karslıoğlu’nun eşi Gamze Hanımın bazı katılımcıların eşleri için düzenlediği harika gezi ve programları anmamak ve resepsiyondaki ev sahipliğini zikretmemek ayıp değil miymiş? Molla Haklı. İyi ki beni sîgaya çeken bir Molla Kasım var.
İyi Yönetişim toplantısında ikinci gün önce “İyi Yönetişimde Türkiye ve AB Perspektifi”ni tartıştık. Halide İncekara konuşmacıları baştan uyardı ve kimsenin süreyi aşmasına izin vermedi. Bir istisna vardı yine de. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, katılanların ittifakıyla sözlerini bitirene kadar konuştu. Bu oturumda ilk söz TESEV’den Fikret Toksöz’ündü. Fikret Bey bildiği dillerin hepsiyle günaydın dedi bize. Eksiğini tamamlayanlar oldu. Kimi Fransızcasını, kimi Arapçasını söyledi. Siirt milletvekili Afif Bey de Kürtçesini söyledi. Fikret Bey özellikle yerel yönetimlerdeki iyi yönetişim kriterlerini dile getirdi.
Prof. Ersin Kalaycıoğlu, uluslararası bazı kuruluşların demokrasi ve insan haklarıyla ilgili endeksleri üzerinde durdu ve Türkiye’nin bu endekslerde iyi bir yer edinmek için daha çok gayret göstermesi gerektiğini söyledi. Ben bir soru sordum. “Demokrasi mazeret kabul etmez ama bu endeksler hazırlanırken ülkelere ilişkin farklı durumlar göz önüne alınıyor mu?” dedim. “Terör belasıyla uğraşan Türkiye gibi bir ülkeyle hemen hiç terör sorunu olmayan bazı batılı ülkeleri aynı şartlarda değerlendirmek doğru mu?” diyecek oldum. “Hayır, alınmıyor” dedi Ersin Hoca, “demokrasi mazeret götürmez.”
Mustafa Demir yerel yönetimlerde iyi yönetişim örnekleri gösterdi ve hesap verebilir bir idareye olan ihtiyacı vurguladı. Kendi uygulamalarını da anlattı bize. “Halk gününde Belediye çalışanları benimle beraber olur. Bir şikâyet halinde işleri aksatan o anda ortaya çıkar. Bu denetim Belediyedeki müdürler üzerinde çok etkilidir ” dedi. İnternete bağlanarak Kent Bilgi Sistemini bilgisayar üzerinde gösterdi. “Teorik olarak iyi yönetişimi tartışmak kolay, biz zor olanı yapıyoruz ve iyi yönetişim örnekleri veriyoruz” dedi. ‘Kent Bilgi Sistemi, kişisel verilerin gizliliğini ihlal ediyor mu?’ tartışması da çıkarmadı değil.
“İyi Yönetişimde Medyanın Rolü, Yürütmenin İzlenmesinde Bir Araç Olarak Medya” son oturumun konusuydu. Medya özgürlüğü de girince işin içine tartışma keyif verdi. Medya daha çok özgürlük istedi, başkaları da medyanın sermaye yapısını gündeme getirdi. Eser Karakaş, İletişim Fakülteleri tembel dedi ve buradaki atalete dikkat çekti. “Söyleşi Teknikleri diye bir ders okutuyoruz ama diyelim Filistin meselesine dair üç dakika konuşacak öğrenci yetiştiremiyoruz” diye yakındı. Deniz Zeyrek toplantıya renk kattı. Taha Aksoy’un bir sorusu etrafında medya da dâhil herkesi ve her kurumu eleştirdi. Denetim gücünü kullanabilmek için, medyanın, gerekli şartları taşımadığı herkesçe belirtilen bir husus oldu.
Kapanışta AB ülkelerinden EXPO için İzmir’e destek istemeyi unutmadım.
Berlin’e gidip Almanların Bergama’dan yürüttüğü arkeolojik eserleri görmemek olmazdı. Bunların en muhteşemi bir sunak. Ha Efes’teki Kütüphane ha bu sunak. Neredeyse aynı cesamette. Kaldırıp getirmişler işte. ‘İyi ki getirmişler, korunmuş böylece’ diyenler de var, ‘versinler, bunlar bizim malımız’ diyen de.
Almanların bir zamanlar 3B hayali vardı. Berlin, Boğaziçi, Basra onların olmalıydı. Avni Beyin de katıldığı son günün sabah kahvaltısında Alman pragmatizminden söz edildi. ‘Aslına bakarsanız Hitlerin rüyası fazlasıyla gerçekleşti’ diyenler varmış. “Avrupa daha fazla Almanya olmasın, Almanya daha fazla Avrupa olsun” diyenler Almanya’nın artan gücünden kaygı duyuyorlarmış.
Almanya için ekonomik ilişkilerde birinci öncelik Çin. Merkel beş kere gitmiş Çine. Çin devlet başkanı Berlin’e geldiğinde bir türlü yemek için vakit olmamış. Merkel ille yemek verecek ya, Çinliyi fuar için geldiği Hannover havaalanından almış, otobanı kapatıp bir otobüste yemek düzeni kurmuşlar. Almanya’da otobanın kapatılması akla gelebilecek en olağanüstü işlerdenmiş. Çinliler de uyanık. Onlar da BMW için Çin’de yatırımı şart koşmuşlar. Şimdi BMW her şeyiyle Çin’de de üretiliyormuş.
‘Almanya için güç önemli’ dedi bilenler. Güçlü olmanın bir ölçüsünü de teknoloji üretmek diye açıkladılar.