Her ay bir önceki aya göre, ya da her yıl bir önceki yıla göre daha çok harcıyorsanız zenginleşiyorsunuz demektir. Bunun bir şartı var elbette. Harcarken borçlanmayacaksınız. Yani, borçlanmadan, bir önceki döneme göre daha çok harcıyorsanız büyüyorsunuz demektir. Ben harcamayı esas aldım ama her yıl bir önceki yıla göre daha çok kazanıyorsanız, büyüyorsunuz ve zenginleşiyorsunuz demektir diye de ifade edebiliriz meramımızı. Buna itiraz edenler çıkabilir. “Borçlanmak önemli değil. Önemli olan borç ile gelir arasındaki oran. Borçlansanız da borç/gelir oranınız düzeliyorsa sorun yok.” denilebilir.
Bunların hepsi doğru. Zenginleşmek için sağlam bir bütçe ve bütçe kontrolü gerektiği çok açık. Bütçeyi ne kadar iyi yaparsanız yapın bütçe disiplinine uymazsanız sorunlarla karşılaşmanız kaçınılmaz.
Türkiye son yıllardaki büyümesini önemli ölçüde bu bütçe disiplini sayesinde sağladı. Burada da AB kriterlerini esas aldığını hatırlamalıyız. İlerleme raporlarında da bunun zikredildiği malum.
TBMM, 2015 yılı bütçesini görüşüyor. Konuşmaların bütçeden çok diğer konular etrafında cereyan ettiğini söylemek gerekiyor. Bunun iki sebebi var: Birincisi muhalefetin Türkiye’yi nasıl büyüteceğine dair imal-i fikir fukaralığı. İkincisi Türkiye’yi hala ideolojik tartışmalara boğarak bir yerlere varacaklarını sananların anlamsız gayretleri.
Ben bütçe tartışmalarını Komisyon safhasında da izledim. Komisyonda olduğu gibi Genel Kurulda da en büyük tartışma Sayıştay raporları üzerinde çıktı. Muhalefet denetim eksikliğinden yakınırken, yakınmak ne kelime, bunu bütçe müzakerelerinin tek meselesi yaparken, Başbakan Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Bütçe Plan Komisyonu Başkanı Lütfi Elvan denetim mekanizmalarını uluslararası standartlara yükselttiklerini ifade ettiler. Bu konuda Lütfi Elvan’ın söyledikleri önemli. Lütfi Bey, “Şimdi soruyorum size; hesap vermekten kaçan ve korkan bir anlayış, böylesine her türlü denetime açık, uluslararası standartlarda muhasebe ve mali istatistik sistemi kurar mı?” derken, ses tonunda bu konunun kendisini ne kadar yorduğunu belli eden izler vardı. Lütfi Bey’in “Ak Yıllar” ve “Kayıp Yıllar” vurgusu da çok ilginçti.
Bu bütçede temel bazı unsurlar var. Her şeyden önce, bu yıl iki önemli seçim olmasına rağmen bütçe bir seçim bütçesi değil. Türkiye 2002 yılından beri uyguladığı sağlıklı ekonomipolitikalarıyla dünya ülkeleri arasında orta gelir grubunun üstsıralarına yükselmeyi başardı. Bu bütçe, 2014-16 Orta Vadeli Programdönemi sonunda yüksek gelir grubu ülkeler arasında yer almayı da sağlayacak şekilde hazırlanmış görünüyor.
Bu zor hedefin farkında olmaktan gelen anlayışla, bütçede eğitim yine en büyük payı almış. Başbakan Erdoğan’ın alt yapı yatırımlarına ne kadar önem verdiği bilinen bir gerçek. Şimdi maddi alt yapı kadar insan alt yapısına da vurgu yapıldığı bu bütçede ayan beyan ortada. Bu anlayışla savunma harcamaları her bütçede daha da düşüyor. Teröre harcanan para azalıyor. Çözüm sürecinin önemini birilerine nasıl anlatmalı… Savunma harcamalarının azalmasında yerli savunma sanayinin desteklenmesi de önemli bir paya sahip. Hem yedek parça hem doğrudan imalatla savunma harcamalarında ithalatın payı da oldukça düşüyor. Böylecebilimsel araştırmalara, Fatih Projesine, 4+4+4 ve dershanelere ilişkin düzenlemelere de daha çok imkân yaratılıyor.
Aile yardımları ve sosyal politika harcamaları da bu bütçenin bir başka önemli özelliği. Bütçedeki sosyal devlet vurgusu, bırakın bizdeki sosyal demokrat geçinen partileri, Kuzey Avrupa ülkelerini bile imrendirecek cinsten. Üstelik bu anlayış,sosyal yardımların yanında meslek edindirmeye ve herkesin kendi geçimini sağlamaya dönük pek çok uygulamaya da imkân veren cinsten.
OECD ülkeleri arasında faiz dışı fazla veren beş ülkenin en önde geleni Türkiye. Bu teknik terimlerle konuşmaktansa faiz ödemelerinden söz etmek belki daha doğru. Önceleri bütçe gelirlerinin %43’ünü yutan faiz giderleri şimdilerde %12’lere kadar geriletilmiş durumda. Türkiye gibi, çok çeşitli çevrelerin üzerinde durmadan spekülasyonlar yarattığı bir ülkede zaman zaman istikrarla ilgili soru işaretleri ortaya çıkmasa bu oranların daha da aşağılara ineceği kesin değil mi? Gezi olayları bunlardan biri değil mi?
Bir zamanlar %12’lerde gezen bütçe açığının milli gelire oranı 2013 bütçesinde %1 olarak hedeflenmiş. Siz siz olun kendi bütçenizde %1’lik açığa da izin vermeyin. Ha, bu arada tasarrufu da unutmayın.
Size söz, Başbakan Erdoğan’ın bütçenin son günü yapacağı konuşmayı dikkatle not edeceğim. İmkan olursa sizlerle paylaşmak isterim elbette.