“Hayatın hızlı yaşandığı ülkeler” diye bir sınıflama var mı, bilmem. Eğer varsa ve siyaset gündemi de bir alt sınıflamaysa herhalde Türkiye ilk sıralarda yer alır. Cumhurbaşkanlığı seçimi, Başbakanın Ermeni acılarını paylaşan mesajı, Anayasa Mahkemesi Başkanının konuşması, dar ve daraltılmış bölge seçim sistemleri, Almanya Cumhurbaşkanının Türkiye ziyareti sırasında sarf ettiği sözlerin yol açtığı tartışmalar,1 Mayıs kutlamaları nerede yapılsın atışmaları, Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi, Mısır’daki idam kararları… Bütün bunlar neredeyse bir haftaya sığdı. Başka ülkeleri aylarca meşgul edecek bu konular Türkiye’de hayatın hızlı yaşandığına dair alametler olarak görülemez mi?
Hepsini konuşmaya bu sütun müsait değil. Yine de bir kaçına dair söyleyeceklerimiz olmalı.
Kalıplaşmış bazı sözler vardır. Yazıp konuşurken onlardan faydalanmayı severiz. ‘Üslûb-u beyan, ayniyle insan’ bunlardan biri. Yalnız bu söz hakkında şüpheye düştüm. Niçin mi? Bir bilip tanıdığım Haşim Kılıç’a bakıyorum, bir de Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü konuşmasındaki üslûbuna bakıyorum, olamaz diyorum. Ya bu söz yanlış, ya da ben Haşim Kılıç’ı tanıyamamışım. Benim bildiğim Haşim Kılıç kibardır, muhatabına nasıl davranacağını iyi bilir. Peki, ortadaki hal nedir? Gerçekten şaşkınım. Tayyip Erdoğan bir siyasi kimlik taşıyor. Dili zaman zaman keskinleşir ve sivrileşir. Bu, yaptığı işin de bir icabı olur bazen. Fakat Haşim Kılıç öyle değil. Onun hukuk adamı kimliği var. Haşim Bey bütün düşüncelerini çok daha zarif bir üslûb ile dile getirebilirdi. Takıldığım bir nokta daha var: Demokrasi yoksa hukuk devletinden bahsetmek mümkün mü? Oysa 17 Aralık demokrasi tuzağına belli belirsiz dokunup geçti Haşim Bey. Ben sigarayı terk edeli sekiz sene oldu. Sadece iki kere sigara içtim bu sürede. İkisi de rüyamda. Biri Ak Parti’ye kapatma davası açılan süreçteydi. Haşim Bey’in o süreçteki gayretini unutamam. Ona bir şarkının sözleriyle seslenmek istiyorum: “Ele yâr olma sakın sen, güzelim, yalvarırım.”
Cumhurbaşkanlığı seçimleri önümüzdeki günlerin en önemli merak konusu olmaya devam edecek. Belli ki Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan, kavga bekleyenleri üzecek. Yalnız bir soru açıkta? En çok üzülen hangi güruh olacak? Eskiden beri kavga uman beyazlar mı, yoksa Gülen cemaati mi? Kulislerin dili şu: Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin geleceğinde birlikte olmaya devam etmeliler. Hangisi nerede olur, karar onların. Fakat bu birlikteliğe ihtiyaç var.
Fethullah Gülen Türkiye’ye dönmüyor. Oysa Amerika’da kalması için hiç bir sebep yok. Vaktiyle Tayyip Erdoğan “Türkiye’ye dön, orada kalmanın bedeli olur sonra” demişti. Dönmedi. Kimilerine bakarsanız 17 Aralık’tan önce gönüllü sürgündü, şimdi gönüllü esir. Geçenlerde anket çalışmalarını yakından izleyen bir arkadaşım söyledi. Kişilere güven endeksi diye bir çalışma varmış. Fethullah Gülen’e güven %40’lardan %8’lere düşmüş. Güven endeksini belirleyen anketlerde Tayyip Erdoğan için de sonuçlar var. Yazarsam cemaatin dudağı uçuklar.
Filistin’de El Fetih ile Hamas arasındaki barış kimi rahatsız etti? İsrail’i. Müzakereleri keseceklermiş. Ben bu sıra biraz tembellik ettim. Cemaat medyası da rahatsız oldu mu bu işten? Bilen varsa bana fısıldasın lütfen. Bazen kendime kızıyorum. Niye böyle bir soru geliyor ki benim aklıma? Belki Molla Kasım da arar beni bu şüpheci tutumumdan dolayı, sîgaya çekmek için tabii.
Mısır bugünlerde kan ağlıyor. 27 Mayıs’ın idam kararları bizde yıllarca süren bir acıya yol açtı. Şimdi Mısır aynı durumla karşı karşıya. Yüzlerce Müslüman Kardeşler mensubu idama mahkum edildi. Olan yine Mısır’a olacak. İslam dünyasının bu olay karşısındaki çaresizliği kahrediyor beni. Hangi örgütümüz var sesini yükseltebilecek? Bırakın ses çıkarmayı alkış tutanlar bile mevcut. İslam İşbirliği Örgütü bu olay karşısında da bir müeyyideye sahip değil. Batı dünyasından imdat beklemek sizi de ümitsizliğe sevk ediyor mu İslam Dünyasının geleceği hakkında? Türkiye’nin iç huzuru ve istikrarı niye çok önemli, biraz ipucu veriyor mu acaba bölgemizdeki gelişmeler? Cumhurbaşkanlığı seçimi, muhtemel Ak Parti Olağanüstü Kongresi ve 2015 seçimleri Mısır’daki olaylar bakımından da çok önem arz ediyor, sadece Türkiye’deki gelişmeler için değil…
Hayatın hızına yetişmek için koşmak gerekiyor… Hızlıca…