Türkiye tarih yolculuğunda önemli bir dönüm noktasını geride bırakıyor. Bugün vereceğimiz oylar ülkemiz için bir süredir kullanmakta olduğumuz “Yeni Türkiye” kavramına nasıl bir anlam yüklendiğini de belirleyecek. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi elbette önemli bir yeniliktir. Fakat “Yeni Türkiye” sadece bu değişiklikle sınırlı değildir. Ak Parti döneminde yapılmış reformların devam etmesi, Yeni Türkiye kavramının içinin doldurulması bakımından hayati öneme sahiptir.
Bizdeki demokrasi sorunlarının çoğu ulus devlet anlayışından ve onun doğurduğu Kürt sorunundan kaynaklanıyor. Ak Parti hükümetlerinin yaptığı reformların hatırı sayılır bir kısmı bu sorunların üstesinden gelmeye yönelikti. Birçoğu hedefe ulaştı. Ancak tamamlandığını söyleyemeyiz. Elbette zamana yayılması gerektiği için vakit alıcı reformlar olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Fakat hukuken öngörülebilir ülke olmaktan başka çıkar yol olmadığını unutmamalıyız. 2023 için öngördüğümüz hedeflere varmanın yolu hukuk ve demokrasi alanındaki eksiklerimizi tamamlamaktan geçiyor.
Türkiye her yıl işgücüne katılan bir milyona yakın gence iş bulmak zorunda. Bu %5 civarında bir büyümeyi gerektiriyor. Türkiye çok daha fazla büyüme potansiyeline sahip, buna kuşku yok. Yeter ki biz gerekli iklimi oluşturabilelim. Sermaye girişine olan ihtiyaç açık. İşte hukuken öngörülebilir ve güvenilir ülke olmanın önemi de burada ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanını halkoyuyla seçmiş bir ülke olmanın getirdiği avantajları, enerjisini iç çekişmelere değil kalkınmaya teksif ederek taçlandırmak zorunda Türkiye.
Tayyip Erdoğan liderliğinde kişi başına milli geliri on bin doların üstüne çıkaran Ak Parti hükümetleri, şimdiye kadar istikrar ve güven bakımından kimselerde bir endişeye yol açmadı. Şimdi gözler Tayyip Erdoğan sonrasındaki gelişmelerde. Her ne kadar Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olarak işin içinden çıkmış değilse de Başbakan ve hükümetin alacağı şekil önemini kaybetmeyecek. Anayasanın çizdiği sınırlar cumhurbaşkanlarının her şeye müdahalesine bir yere kadar imkân veriyor. Üstelik 2015 seçimleri geliyor. Bu seçimlerde Ak Parti’ye riyaset edecek ismin tartışılmayacak birisi olması Türkiye’nin geleceği açısından fevkalade önem arz ediyor. Yarından itibaren Türkiye’nin gündemi bu noktaya kilitlenecek gibi görünüyor. Çoğu kimse, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın yeniden el ele vermesinin bir zaruret olduğunu gittikçe daha gür seslendirecek gibi. Seçim Tayyip Erdoğan’ın zaferiyle bitecek büyük bir ihtimalle. Ben kendimi bu akşam için hem davul zurnaya hem balkon konuşmasına hazırlıyorum.
Seçimden sonraki merak sadece başbakan ve Ak Parti’nin yeni şekliyle sınırlı kalmayacak. CHP ile MHP’nin bu seçimdeki işbirliğinin gelecek seçimlere sarkıp sarkmayacağını da anlamış olacağız. Eğer bu iki parti 2015 seçimlerinde, 1991’de Refah ile MHP’nin yaptığına benzer bir ortak hareket içinde olurlarsa Ak Parti’nin işi eskisi kadar kolay olmayabilir. Bu ihtimal Ak Parti’nin tartışılmayacak bir Genel Başkan riyasetinde 2015 seçimlerine gitmesini adeta mecbur hale getiriyor. Üstelik Ak Parti karşısındaki muhtemel koalisyona bu defa Gülenciler de destek verecek gibi.
Ak Parti’nin kaderi ile Türkiye’nin kaderi ne kadar iç içe, öyle değil mi? Bugün Filistin, Irak ve Suriye gibi ülkelerde olup bitenlere karşı uluslararası toplumu harekete geçirebilecek ve İsrail’i frenleyebilecek tek güç, ancak iç çekişmelere takılmamış ve geleceğe güvenle bakabilen istikrar içinde bir Türkiye’dir. Güçlü Türkiye için ise güçlü ve iç çekişmelerden uzak bir Ak Parti adeta bir ön koşul hükmündedir. Norveçli BM görevlisi doktoru ağlatan bombalar İslam âlemini de ağlattı mı? Halklarını ağlattı belki, fakat yönetimlerin duyarsızlığı ve aldırmazlığı devam ediyor.
Bugün hepimize düşen önemli bir görev var. Oy kullanmak… Unutmazsınız değil mi? Unutmayın çünkü yeni bir ışığa ihtiyacımız var…
Tayyip Erdoğan’a daha pek çok hayırlı hizmetin nasip olması için duadayız.