Haftaya sandık başındayız. Artık 2019’a kadar seçim gözükmüyor. Erken seçim ihtimalinden söz edenler olsa da bunun zayıf bir ihtimal olduğunu herkes biliyor.
Ak Parti’nin yüzde 40 civarında bir kemik oyu var. Bunun üzerine ne kadar sempati oyu koyabildiği önemli. 2007 ve 2011 seçimlerinde bunu önce yedi puan sonra on puan artırmayı başarmıştı. Şimdi anketler bir düşüş olduğunu söyleseler de henüz partilerin son bir haftadaki gayretlerini ve muhtemel sürprizlerini görmedik.
2007 seçimlerinde Ak Parti’ye Cumhurbaşkanı seçtirmemek için kurulan oyunlar ters tepmiş ve Abdullah Gül ileTayyip Erdoğan‘ın oluşturduğu sinerji Ak Parti’yi başarıya götürmüştü.
2011 seçimleri Ak Parti’ye güvenin zirve yaptığı bir dönemin bereketine şahit oldu. İstikrarın devamı seçimin baskın faktörü oldu. İzmir için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Başını Binali Yıldırım’ın çektiği seçim arabasının hedefe varması zor olmadı.
Bugünlerde ilginç bir soru birçok siyasinin görünmez gündeminde yer buluyor. Vaktiyle baraj mesela yüzde yediye indirilmiş olsaydı bugün HDP yüzde onları mı yoksa yüzde yedileri mi zorlayacaktı? Benim gördüğüm şu: HDP’liler barajı aşmak için canhıraş gayret gösteriyorlar. Seçimi adeta varlık yokluk meselesi haline getirmişler. Ak Parti de 2002 ve 2007’de seçimlerle var oluşu eşdeğer hale getirmişti.
Ak Parti’yi geçmişin partileri ile özellikle Anavatan Partisi ile mukayese etmenin doğru olmadığını düşünüyorum ben. Fakat altı yedi puanlık düşüşün sebeplerini de aramak gerekiyor. Geçmişteki partilerin hoyratça tavırlarının hoş karşılanmadığı ve Ak Parti’nin böylesi tavırlardan uzak durduğu herkesçe biliniyor. Ak Parti kadrolarının halkla kurduğu sıcak ilişkinin ne kadar etkili olduğunu seçim sonuçları açıkça göstermişti. Önemli olan bu ilişkiyi çok daha geniş kesimlere yayabilmekti. Bu doğrultuda çok önemli adımlar da atılmıştı. Yüzde ellilere dayanan başarı da bunun bir göstergesiydi. Geriye kalan yüzde elli üzerinde çalışmak varken bu husus ihmal mi edildi acaba? Şimdi ne oldu da oylarda altı yedi puanlık bir gerileme oldu, iyi araştırılması gereken bir husus. Ak Parti kadrolarındaki değişim mi etkili oldu, yoksa Ak Parti’nin eski ve yeni kadrolarının tavırları mı? Eğer anketler doğru çıkar ve bu seçimde AK Parti’nin oyları düşerse bunun sebeplerini doğru tespit etmemiz gerekecek. Belki de oyları düşse de düşmese de konuşulması gerekenleri açık yüreklilikle hep birlikte samimiyetle konuşmak gerekiyor. Ortada sıkıntılı bir hava var. Ak Parti’nin bu sıkıntılarla bir daha karşılaşmamak için önümüzdeki döneme dair yapması gerekenler olduğu açık
Türkiye genelinde durum böyle de acaba İzmir ne düşünüyor? 2011 ve 2014 seçimlerindeki oy oranlarını koruyabilecek mi Ak Parti? Yoksa Türkiye genelindeki düşüş İzmir için de geçerli mi? Şurası açık ki İzmir hizmete bakmıyor. Özensiz tavırlar belki en çok İzmir’de reaksiyona sebep olacak. İzmir listelerindeki özensizliğin teşkilat motivasyonunu etkilediği de belli. Ancak bunun aşılması gerekiyor.
Ak Parti seçim stratejisini başkanlık sistemi üzerine oturtarak başladı kampanyaya. Bunun yanlışlığı ortadaydı ve şimdilerde terk edilmiş gözüküyor. İkinci bir yanlış “yeni Türkiye” söylemiyle yapılıyordu. On iki yıllık geçmişin inkârı gibi bir durum ortaya çıkıyordu. Neyse ki Ahmet Davutoğlu, “yeni Türkiye yolunda ikinci yarı” diyerek bu yanlışın önüne geçme iradesini gösterdi.
Ak Parti, hizmetlerde ve Türkiye’yi büyütme yolunda bir zaaf içinde olmadığına göre oy kaybının sebeplerini acilen tespit ve teşhis ederek stratejisini bu yolda tadil etmek için hala vakit olduğunu göz ardı etmemeli.
CHP‘nin demokrasi sınavına darbe yanlısı adaylarla giriyor olması tartışılması gereken bir durum. İzmir seçmeninin buna nasıl tepki vereceğini göreceğiz. Yine de şunu söylememiz lazım. Ak Parti yalnız Türkiye’yi değil CHP’yi de dönüştürüyor. CHP’nin seçim kampanyasında önceki argümanları mı baskın, yoksa Ak Parti’nin ekonomiyi büyütürken kullandığı argümanlar mı?
Ak Parti, Kürt siyasetini de dönüştürüyor. HDP kadrolarının Türkiye’ye otuz yıl büyük acılar yaşatanlarla ilgisini bilmeyen var mı? Şimdilerdeki demokrasi söylemlerinin inandırıcı olabilmesi için bir zaman testine ihtiyaç olduğu açık. Özellikle barış çağrısının ne kadar inandırıcı olacağı konusunda almaları gereken çok mesafe olduğu belli değil mi?
Türkiye’de büyümenin ve istikrarın devam etmesi gerekiyor. Bunun şartı sadece ekonomik kararlılık değil. Demokratik tavır ve bu ülkede yaşayan herkesi anlama cehdi çok daha önemli.
Ben bizim seçimlerde İngiltere ve İspanya’daki gibi sürprizler beklemiyorum.