Herkes koalisyon hesapları içinde. Sohbetlerin ağırlık noktası siyaset olunca Ramazan ayının ulviyetini kaybeder gibi oluyoruz. Hükümeti yenilemekten kendimizi yenilemeye ve tazelemeye vakit kalmıyor. Orucun sunduğu bu fırsatı göz ardı etmesek diyorum…
Huzurlu bir oruç iklimi için siyasetin ne çok sorumluluk taşıdığının farkındayım elbette. Fakat koalisyon tartışmalarına bakınca ve sarf edilen bunca boş lafa şahit oldukça, heybelerin, ihtiva etmesi gereken irfandan ne kadar uzak olduğunu görerek üzülmeden edemiyorsunuz. Onun için Fuzuli’nin “Sehv imiş ol kim seni biz ehl-i irfan bilmişiz “mısraı benim dilime pelesenk oluyor. Gerçekten irfan ehli sandığımız ne çok insan varmış ortada…
Oruç ayı heybeleri doldurma fırsatı veriyor. Heybelerin içindekileri yenileme ve tazeleme fırsatı veriyor. Hayatı ve idealleri yeniden programlama fırsatı veriyor. Sezai Karakoç bunu ne güzel seslendiriyor: “İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı”. Şiir bu kadar değil. “İnsan ve Oruç” başlıklı bu eserin sonuna bakalım: “Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı/ Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından/ Kevser içir, âb-ı hayat boşalt kristal bardağından/ Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına”.
Kitap fuarlarını severim ben. Çıkan her kitaptan oturduğunuz yerde haberdar olmanız mümkün değil. Oysa fuarlarda her şey gözünüzün önünde sayılır. Bazen bir kitap görür ve “hah, işte…” dersiniz. Bir kitap fuarında gördüm ben de “Candan Geçelim Yâ Hû” adlı Dergâh Yayınlarının kitabını. Kayahan Özgül, üç yüz otuz üç 19’uncu asır şairinin dini – tasavvufi şiirlerinden oluşan bir güldeste hazırlamış. Osmanlı coğrafyasının bu sahada ne kadar velûd olduğunu da gösteren bir derleme. Size iki şairin iki beytini sunayım bu güldesteden. İsmini hiç duymadığınız bunca şair arasından seçim yapmak zor. Şeyh Mehmed Rıfkı Efendi diyor ki, “Geldi geçti bunca fırsat demleri boştan boşa/ Bilmedik kadrin, ne çare, cümlesi oldu heba”. Oruç ayı da bir fırsat demi değil mi? İkinci şairimiz Erzurumlu Emrah. “İlâhî dilerim senden, beni benden haberdâr et/ Bana fazlınla nefsim bildirip âgâh-ı esrâr et”. Etrafta kendini ve haddini bilmezlerin çoğaldığını görüp de Şairin bu duasına âmin dememek mümkün mü? Agâh-ı esrâr et, sırlara vakıf et demek ama en iyisi bir sözlüğe bakmak. “Osmanlı Türkçesi Sözlüğü”, Prof. Mehmet Kanar tarafından hazırlanmış. Ben İnternet üzerinden kolayca eriştiğim bu sözlükten çok yararlanıyorum. Kelimelerin İslam harfleriyle yazılışı da mevcut olduğundan kullanımı çok kolay. İlgilenenler için işte adresi:http://www.sevde.de/OsmanliTurkcesiSozlugu.pdf.
Siz de teravih namazları için değişik camilere gidiyor musunuz? Diyanet Camisi diye bilinen Ahmet Hamdi Akseki Camisi Ramazan’da bir başka oluyor. Namaz sonrası Diyanet Yayınlarının sergilendiği bölümün ziyaretçisi çok. Her gidişimde elimde bir kitapla çıkarım oradan ben. Geçen yıl “Büyük Mütefekkir Gazâlî” idi aldığım kitap. Nefis baskılı Kur’an’lar ve çocuk kitaplarına da baktım ama bu sene Diyanetin bastığı Divanlardaydı gözüm. Prof. Naci Okcu’nun hazırladığı Şeyh Galib Divanını aldım. Bendeki kaçıncı Şeyh Galib divanıdır bu, bilmiyorum. “Galib, aceb ol mâhın gönlünde yerin yok mu?” diyordu gazellerinden birinde. ‘O mâh’ kim dersiniz? Bir daha gittiğimde Eşrefoğlu Rumi Divanına bakacağım.
Ramazan ilâhîsiz olur mu? Sevdiğimiz ilâhîlerin çoğunun sözleri Yunus Emre’ye aittir. Mesela şu şiir:“Gündüz olalım saim/ Gece olalım kaim/ Allah diyelim daim/ Mevla görelim neyler”. Yunus’la yarışmak zor. Gündüz oruca, gece namaza davet ediyor.
On üçüncü yüz yıl şairlerimizden Şeyyad Hamza, ‘umulmadık hadiselere hazır olun’ derken sanki bu günlerin koalisyon mecburiyetiyle biraz şaşkına dönen Ak Parti camiasına seslenir gibidir: “Ecel tutmuş elinde bir ulu câm/ Ki ol câmın içi dolu serencâm”. Hoca Dehhani de siyasilere yol gösteriyor ve adaletten sapmayın diyor: “İster isen mülk-i hüsn âbâd ola, dâd eyle kim/ Padişahlar dâd ile mülkünü âbâd eyledi”. Günümüz Türkçesiyle ifade edelim: ‘Güzellikler ülkesinin bayındır olmasını istiyorsan adil ol. Padişahlar adalet ile ülkelerini bayındır etmişlerdir.’
Siyasetin ulvî tarafına eyvallah… Suflî tarafından korunmak için şiire sığınabilirsiniz. Ben bugünlerde okuduğum şiirlerden bir demet sunmaya çalıştım sadece.
Sözü Necip Fazıl’ın yakarışıyla bağlayalım: “Nur bize, Allah’ım nur!/ Sen ol dersin ve olur!”