Ankara’daki kanlı Cumartesi’nin failleri ve planlayıcıları kimler olabilir diye düşünürken, bu aralar, polisiye roman ve filmlerden uzak kaldığımı fark ettim. Oysa bunlar zihnini açar insanın. Ellerinde bilgi ve belge olmadan hüküm veren ne çok kimse varmış. Annem böylelerine ‘okumadan âlim, yazmadan kâtip’ derdi. Ben de biraz daha gayret edip şu işin bir ucundan tutsam olmaz mıydı?
Bana öyle geliyor ki canlı bombalar tespit edilecek ama kurgu sahibine ulaşmak zor olacak. Nitekim bundan önceki benzer bombalamaların da failleri tespit edilmiş ancak asıl plan sahipleriyle ilgili sarih bir neticeye ulaşmak mümkün olmamıştı. İŞİD yaptı diyenler haksız sayılmaz, en kuvvetli ihtimal bu gibi duruyor. İŞİD’e katılan ve orada ne bulduğunu anlatacak biriyle karşılaşmayı ne kadar isterdim. Türkiye’nin İŞİD’e katılanları iyi tetkik etmesi gerekiyor. Bu işin altındaki sosyolojik gerçeği kavramadan tedbir almak zor olacak… Bunca vahşeti acaba hangi gerekçeye sığdırıyorlar?
Bu işi kimin, niçin yaptığını araştırıp bundan sonrası için tedbirli olalım ama bu tür acı olayların bizi götürebileceği yanlış menzile girmeyelim.
Herhalde bunca masum insana kıyanların asıl amaçlarından birisi Türkiye’yi kendi iç meseleleriyle uğraşan ve içinden çıkamayan bir ülke durumuna düşürmek. Bombalarla, toplu ölümlerle, suikastlarla, kısıtlanmış özgürlüklerle anılan bir ülke durumuna düşmememiz lazım.
Bir diğer amacın yönetilemeyen bir ülke manzarası yaratmak olduğunu görüyoruz. Aslında bu yoldaki gayretler yeni değil. Türkiye’de cereyan eden hadiselere bakanlar bu hükme varmakta bir zorluk çekmezler. İşin biraz tuhaf tarafı, seçim hükümetinin, bazı tasarrufları ve kararları iyi anlatamaması sebebiyle mi, bilmem, bu duruma katkı yapıyor gibi olması… Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmiyor desem yeridir.
Üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir nokta da seçimler olsa gerek. Seçimleri şaibeli hale getirmek için birilerinin kumpas içinde olduğunu tahmin etmek zor değil. Şu anda seçimler için bir tehlike görünmüyor ama Ankara kıyımına benzer bir olayın işleri ne hale getireceği kestirilemez. Şimdiye kadar yapılan seçimlerin çok düzgün cereyan etmiş olması bir güvencedir elbette. Tedbiri elden bırakmamak gerekir yine de diyorum.
‘Kötü insanlar kumpas kurarken, iyi insanlar plan yapmalıdır’ diyor Martin Luther King.
BM toplantıları sırasında Obama ile Putin görüşüyor. Hemen arkasından Amerika Savunma Bakanlığının Rusya Dairesi Başkanı Dr. Evelyn Farkas görevinden istifa ediyor. Bu hanım Rusya karşıtı olarak biliniyor. Rusya, Suriye’de İŞİD hedeflerini bombaladığını iddia ediyor ama Özgür Suriye Ordusuna verdiği zarar ortada. Putin, Esad’a taze kan sağlıyor adeta. Rus bombardımanının Amerika ile bir mutabakat olmaksızın hayata geçirilemeyeceğini düşünüyorum ben. Bir müddet sonra da Amerika, İŞİD’le savaşıyor diyerek PKK’nın Suriye kolu PYD’ye havadan 50 ton mühimmat yardımı indiriyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu işe ne kadar sert tepki verdiğini medyadan izledik. Amerika 11 Eylül sonrasındaki gibi bir İŞİD paranoyası içinde mi, yoksa hesaplar başka mı?
Suriye’nin Kuzeyinde Rojava tabir edilen bölgede bir şeyler oluyor. Üç Kürt kantonu oluşmuş orada. Afrin, Kobani ve Cizire… Bu üç kantonun birbiriyle coğrafi bağlantısı yok. Şimdi hesaplar bunun üzerine. Afrin Batıda. Arada Cerablus var. Türkiye ne pahasına olursa olsun bu bölgenin diğer iki kantonla birleşmesine mani olacağını ilan etti. Böylece o bölgede bir Kürt devleti oluşmasını engellemek istiyor. PKK’nın Türkiye’de azgınlaşması da bununla ilintili sanırım.
Bir ilginç nokta daha var. Türkiye ile yakınlığı ve işbirliği arzusu iyi bilinen Barzani şu sıralar PKK nezdinde istenmeyen adam durumunda.
Siz bu satırları okurken Almanya Başbakanı Merkel Ankara’da olacakmış. Ziyaretin görünür sebebi mülteci akını. Üstteki dosyasında mülteciler var diyelim. Merkel’in. Peki, alttaki dosyada? Almanlarla aram hoş değildir benim. Avrupa Konseyi’ndeki görev süremde de, AB Uyum Komisyonu Başkanlığını yürütürken de Almanlarla çekişmekten bıkmıştım.
Türkiye için önemli olan bundan sonrası… Hukukun uluslararası normlarda işlediği bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Hukuken öngörülebilir bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Terör karşısında birlik içinde ses veren bir Türkiye’ye ihtiyacımız var.