Beş seneye yakındır yazıyorum burada. Çok zorlandığım ve nasıl başlayacağımı bilemediğim bir durumla ilk defa karşılaşıyorum desem yanlış olmaz. Çünkü belki ilk defa kendimden ve çocuklarımdan bahsetmek durumundayım.
Amerika’dayız bir haftaya yakındır. Boston Üniversitesi Siyaset Bölümünde doktorasını tamamlayan oğlum Ahmet Selim’in mezuniyet törenine katılmak için geldiğimiz bu şehir üniversiteler şehri olarak bilinir. Harvard ve MIT gibi Amerika’nın en meşhur üniversiteleri de bu şehirdedir. Öğrenci ve hoca olarak Türkiye’den çok sayıda kimsenin bulunmasından mülhem Amerika Dışişleri Bakan Kerry, Boston’u İstanbul’a benzeterek ‘Bostonbul’ olarak anıyor.
Amerika yolunda okuduğum “Üçüncü kuşak üniversitelere doğru” başlıklı kitap üniversite anlayışının geçirdiği merhaleleri anlatırken bugün gelinen noktanın en iyi örneklerini sanırım Boston’daki üniversitelerden almıştır.
Ahmet Selim doktorasını siyaset bilimi bölümünde tamamladı. Tez, Amerikalı Müslümanlar’ı, geçmişleri, bugünleri ve gelecekten beklentileri itibariyle geniş bir şekilde ele alıyor. Bunun için Boston, Washington ve Los Angeles bölgelerinde uzun saha çalışmaları yürütmek gerekti. Tezin başlığını şöyle Türkçeleştirebiliriz: “Amerikalı Müslümanlar’ın ulusal ve ulus ötesi kimlik inşasına ilişkin tartışmaları: toplum, kimlik ve siyasa” Böylece de Ahmet Selim, Amerika’da müslümanların içinde olduğu ne kadar organizasyon varsa tanıma imkanı buldu. Bu âlemi iyi tanıyanların İngilizce konuşulan coğrafyadan bir İslamî canlanış beklediklerini biliyorum.
Aslında altı aydan fazla oldu Ahmet Selim tezini teslim edeli. Jüri kurmaktaki aksaklıklar tez savunmasını Ocak ayına kadar uzatmıştı. 13 Mayıs’taki törene Sanat ve Bilim Fakültesi’nin çeşitli bölümlerinde son bir yılda doktoralarını tamamlayan 203 mezun katıldı. Bu törenin bizim için önemli ve gurur veren bir tarafı daha vardı. Mezunlar adına konuşma yapma şerefi Ahmet Selim’e verilmişti.
22 ve 23’üncü dönem Sakarya milletvekili Erol Cebeci, Washington SETA’yı yönetirken Ahmet Selim’i çok yakından tanımıştı. İlginç bir sorusu vardı Erol Beyin. Acaba Üniversite yönetimi yapacağı konuşmanın metnini önceden görmek istemiş miydi? “Hayır” dedi Ahmet, “Böyle bir şey söz konusu değil, üstelik üniversitenin geleneğinde de yok. Ayrıca böyle bir talep olsa ve duyulsa üniversitenin itibarı yerle bir olur.” Peki, bizde nasıl olur bu işler? Şimdi için söylemiyorum ama bir zamanlar, konuşma yapacak öğrenci sağdan kürsüye çıkıyorsa okuyacağı metin de soldan gelen bir yetkili tarafından önüne konur ve öğrenci ilk defa gördüğü bu metni okur ve kürsüden inerdi. Özgürlükler özgüveni, özgüven özgürlükleri artırıyor
Detaylı özgeçmişi okunduktan sonra kürsüye davet edilen Ahmet Selim’in konuşması insani değerlerin kıymetine vurgu yapan ve doktoranın hem güçlüklerini hem olgunlaştırıcı etkisini vurgulayan bir tondaydı. Sadece kendi hissettiklerini değil orada bulunan 203 kişinin ve onların ailelerinin de duygularına tercüman olacak bir anlayışla hazırlanmıştı konuşma. Doğrusu bu ya ben de, annesi Hatice Hanım da, ikiz kardeşi Hümeyra ve eşi Süleyman da, Erol Cebeci de hem gurur duyduk hem de var gücümüzle alkışladık. Herkes alkışladı. Alkışlayan biri daha vardı Ahmet Selim’i. Henüz nişanlandığı Hena Cebeci. O da hem dikkatle dinledi, hem gururla izledi, hem de coşkuyla alkışladı. Ahmet de konuşmasında onun verdiği ilhamdan söz etti ve İngilizce yaptığı konuşmayı Türkçe bir cümleyle süsledi: “İyi ki varsın Hena’cığım.” Bu törene çok istedikleri halde katılamayanlar da vardı. Ahmet Selim’in ağabeyi, Hena’nın annesi ve kardeşleri tebriklerini yolladılar.
Ben daha buralardayım. Önümüzdeki Pazar küçük bir nişan törenimiz var burada. Yazının başlığı böylece anlam kazanıyor. Haftaya Amerika’da gördüklerimi ve izlenimlerimi aktarmaya devam edeceğim.
İnanın zor bir yazı oldu bu. Üstelik önceki yazılara göre de bir hayli kısa. İnsanın kendinden ve etrafından bahsetmesi zormuş meğer. Bağışlayın…