Bir hafta önceki yazıda iftar ve sahur programlarını biraz eleştirmiş ve şöyle demiştim:“Televizyonlardaki iftar ve sahur programlarını izliyor musunuz? Doğrusu ben o saatlerde varsa Kur’an ya da tasavvuf musikisi dışındaki hemen her şeye kulaklarımı tıkıyorum.” Meğer böyle düşünen sadece ben değilmişim.
Vahdet Gazetesinde D. Mehmet Doğan bakın neler söylüyor: “Hani ramazan ya, ‘rahmet ve mağfiret ayı’ değil, tıka basa dinî bilgilenme ayı sanki. Dört bir taraftan gerekli gereksiz, yerli yersiz bilgi taşıyor./…/ Ey ulu hocalar! Korku yayarak, dehşet saçarak aklımızı alacağınıza, hoş sözlerle gönlümüzü alın! Zoru değil, kolayı gösterin. Nitekim Hz. Yunus ne der ‘işi kolay kılalım’!”
Hümeyra Şahin de Akşam Gazetesindeki “Din dili ve sadelik” başlıklı yazısında benzer serzenişler içinde: “Yaşadığımız çağda Müslümanlar için en büyük problemlerin başında geliyor, temsil ve üslup problemi. Barış ve esenlik dininin, korku ile özdeşleşmiş olması bunun en büyük kanıtı. Bu noktaya gelmiş olmamızın temel sebeplerinden birisi, din dilimizin son derece hoyrat olması. Son günlerde gündemden düşmeyen ‘Namaz kılmayan hayvandır’ gibi insanı dinden soğutan, ürküten ‘namaz’ bahsinin, Peygamber’in üslubundaki zarif karşılığı ‘namaz, gözümün nuru’ ifadesidir oysa./ Ne yazık ki bugün Müslüman toplumların kahir ekseriyetinde mimariden yaşam biçimine, giyim tarzından hal diline bir karmaşa, kakofoni ve hoyratlık hâkim.”
İlim sahibi olmakla irfan sahibi olmak aynı şey değil. Kimi heybelerin, irfan yerine başka şeylerle dolu olduklarını görerek üzülmeden edemiyorsunuz. Onun için Fuzûlî’nin,
Ayru bilmişsin Fuzûlî mescidi meyhaneden
Sehv imiş ol kim seni biz ehl-i irfan bilmişiz
beyti benim dilimden düşmüyor. Gerçekten sehven irfan ehli sandığımız ne çok insan varmış ortada… Hangi irfan ehli namaz kılmayan için hayvan nitelemesi yapar. Belki kastı bu değildi hazretin ama o hoyrat dil başka bir üsluba imkân vermiyor işte. Ama bakın Bursalı İsmail Hakkı’ya göre nûr kimlerin üstüne doğmuş:
Sâye saldı ehl-i imân üstüne
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan.
Doğdu ol nûr ehl-i irfân üstüne
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan.
Sâye gölge, mâh ay demek, bunu da not edelim.
Hem divan edebiyatında hem de halk edebiyatında orucun müstesna bir yeri vardır. Karacaoğlan oruç iklimini ne güzel anlatır:
Ben değilim bunu kitap söyleyen,
İnip aşkın deryasını boylayan
Dilini tutmayıp gıybet eyleyen
Oruç tutup beş vaktini kılmasın
Oruç ayı heybeleri doldurma fırsatı veriyor. Heybenin içindekini yenileme ve tazeleme fırsatı veriyor. Hayatı ve idealleri yeniden programlama fırsatı veriyor. Sezai Karakoç bunu ne güzel seslendiriyor: “İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı”. Şiir bu kadar değil. “İnsan ve Oruç” başlıklı bu eserin sonuna bakalım: “
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, âb-ı hayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına
Ramazan’ın bir mağfiret iklimi getirdiğini bilen eskiler şiirlerle karşılarlarmış oruç ayını. Bahtî mahlasıyla şiirler yazan Sultan Birinci Ahmed’in
On bir aydır gideli biz de çekerdik hicran,
Merhaba etti bizimle yine şehr-i Ramazâ
beyti bir hayli meşhurdur. Sultan Ahmed’in kandil redifli şiiri de eskilerin dilinden düşmez. Eskiler için en önemli aydınlatma vasıtası olan kandil pek çok şeyin sembolüdür aynı zamanda. Bu şiirin ilk beyti şöyledir:
Ramazân irdi yine her gice yanar kandîl
Ehl-i İslâm’a salar şu‘le ser-â-ser kandîl.
Kandil, Arif Nihat Asya’nın şiirlerinde de aydınlatır bizi. ‘Ramazan Akşamı’, nur-kandil ilişkisini de ele alır:
İftar topu aksedince İhsâniye’den
Seslendi ezanlarım, Süleymaniye’den
Altında ve üstünde yanıp bin kandil
Nûr indi civâra Nuûruosmaniye’den
Ramazan’ı elveda ilâhileri ile yolcu etmek âdettir. İşte onlardan biri:
Ey dostlarım ağlaşalım,
Oruç ayı gitti yine.
Hasret ile inleşelim,
Oruç ayı gitti yine.
Bu ramazanı ilahisiz geçirmeyin. İşte size bir demet ilahinin bulunduğu internet linki. Bunun ilki Yunus Emre’nin sözleriyle nağmelerini yayıyor:
Allah diyelim daim, Mevla görelim neyler,
Yolda duralım kaim, Mevla görelim neyler.
Sen sanmadığın yerde, nâgâh açıla perde,
Derman erişe derde, Mevla görelim neyler.
Gündüz olalım saim, gece olalım kaim,
Allah diyelim daim, Mevla görelim neyler.
Nitti bu Yunus nitti, bir doğru yola gitti,
Bir şeyh eteğin tuttu, Mevla görelim neyler.
Ramazan’a hoş geldin kadar güle güle demek de var:
Yine firkat nârına yandı cihân
Hasretâ gitti mübârek Ramazan
Nûruyla bulmuştu âlem yeni cân
Firkatâ gitti mübârek Ramazan
Kadir gecesi Ramazan’ın hasılası gibidir. Kemal Edip Kürkçüoğlu söylüyor:
İndi peygambere Kur’an bu gece
Geldi gökten yere bürhan bu gece
Kadir gecenizi tebrik ederken bu yazıyı Mehmet Akif’in duasıyla bitirelim diyorum.
Yâ Rab! Şu muazzam Ramazan hürmetine
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise
Yâ Rab! Şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.