Afyon, Ak Parti’nin kaderinde önemli bir yere sahip. Partinin 2001’deki kuruluş toplantısına ev sahipliği yapmıştı. Şimdilerde Ak Parti’nin istişare toplantılarına ev sahipliği yapıyor. Hafta sonu yapılan Afyon’daki toplantı bu istişarelerin 25’incisiydi. İlk toplantıya kurucular kurulunun bir üyesi olarak katılmıştım. Daha sonraları milletvekili olarak katıldım. Şimdilerde yine kuruculardan biri olarak Afyon’daydım.
Afyon’daki kuruluş toplantısından sonra Ak Parti iktidarının ilk dönemlerindeki bir kaç istişare toplantısı Antalya’da yapıldı. Fakat büyük bir kitleyi uçakla oralara taşımanın riski ve zorluğu yeni arayışlara mecbur bıraktı Parti yönetimini. Böylece Ankara’ya yaklaşık bir saat mesafedeki Kızılcahamam Asya Termal tesislerinde karar kılındı. 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye’nin geleceğine kast eden grubun elindeydi bu tesis o zamanlar. 17-25 Aralık 2013 yargı kılıflı ihanetten sonra Kızılcahamam terk edildi. Asya Termalde kaldığımız odalarda gizli kameralar var mıydı acaba? Her odada olmasa da Tayyip Erdoğan’ın çalışma odasını ihmal etmemişlerdir sanırım. Başbakanlıktaki odasını dinlemeye kalkanların burayı haydi haydi dinleyecekleri ortada değil mi?
Birçok şey konuşuldu Afyon’daki 25’inci İstişare ve Değerlendirme toplantısında. Ama iki husus öne çıktı. Biri 15 Temmuz darbe girişimi, diğeri Anayasa değişikliği, daha doğrusu başkanlık sistemi. 15 Temmuz ihanetinin Ak Parti için nasıl güçlü bir motivasyon kaynağı olduğu belliydi. “Şehitleri de unutmayacağız bu ihaneti yapanları da” dedi Başbakan Binali Yıldırım açılış konuşmasında.Şehitlerin ailelerine sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu hepimize hatırlattı.
İlginç olan bir şey vardı ama. Salondaki konuşmalarla kulislerdeki konuşmalar birbirinden farklıydı.
Ekonomi Politikalarını Başbakan yardımcıları Nurettin Canikli ve Mehmet Şimşek anlattı. Nurettin Canikli’nin geleceğe ilişkin bir kaygı taşımadığı anlaşılıyordu anlattıklarından. Oysa kulisler piyasaların nasıl kavrulduğunu ve işlerin durma noktasına geldiğini anlatan işadamlarına kulak veriyordu. Döviz girdisindeki azalmanın piyasaları ne kadar tedirgin ettiğini anlatan anlatanaydı. Samimi olarak Türkiye’nin hukuken öngörülebilir bir ülke olmaktan çıkmaması gerektiğini vurguluyorlardı. Burada yapısal reformlara sık sık vurgular yapan Mehmet Şimşek’in bir esprisini yazmadan edemeyeceğim. Şuna benzer bir şey söyledi: “Biz ekonomistler, bir yıl önceki tahminlerimizin neden gerçekleşmediğini anlatmak için çıkarız kürsüye…” Yorum sizin…
Kulislerde de 15 Temmuz’un yarattığı hava çok konuşuldu. Birçok arkadaşımdan 15 Temmuz gecesine ait ilginç hikâyeler dinledim. Biri Yaşar Karayel’den… İki tank komutanını nasıl tankın üstünden yakasına yapışıp indirdiğini ve oğlunun arabasıyla karakola teslim ettiğini anlattı.
Salondaki konuşmalarla kulislerdeki konuşmaların farklılığı burada da ortaya çıktı. Kimsenin FETÖ’cülere acıdığı yoktu. Ama bu kadar siyasetçi bir araya gelince FETÖ’cü diye damgalananların çokluğu ve ortaya çıkan yanlışlıkların ve mağduriyetlerin yoğunluğu kaygıya yol açıyordu. Bu mağduriyetlerin Ak Parti’ye verebileceği zararlar salonda dile getirilemedi ama kulisler bu hikâyelerle çınlıyordu. Yargı ve bürokrasi, FETÖ ile hiç ilgisi olmayan binlerce insanın mağdur edilmesinin siyaset kurumuna ne kadar zarar vereceğini umursamaz gözüküyor. Bu aymazlığın sonu çok tehlikeli.
Bekir Bozdağ’ın sayılara boğduğu sunumdan sonra Başbakan haklı olarak “15 Temmuz günü silah kullanan, bomba atan, Cumhurbaşkanını öldürmeye kalkanlara dava açmak için neyi bekliyoruz” diye sordu.
PKK terörü, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun gündeminde sadece kuvvetle alt edilebilecek bir husus olarak duruyor gibiydi. Devletin, yumruğunun gücünü hissettirmesi elbette önemli ve gerekli. Ama eğer sorunu bu şekilde çözebileceğimizi düşünmeye devam edersek korkarım ki geçmişte olduğu gibi gene hayal kırıklığına uğrayacağız.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu pek çok konuyu etraflıca anlattı ama nedense Suriye ve Irak konusunda çok az konuştu. Oysa herkesin merakı oralarda neler olup bittiğiydi. Belli ki bu konuyu daha çok Başbakan Binali Yıldırım’ın toplantının kapanış konuşmasında ele alması öngörülmüştü.
Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine ilişkin iki sunum vardı. Mustafa Şentop ve Burhan Kuzu herkesin bildiği hususları tekrarladılar. Orijinal tek bir şey yoktu.
Bu toplantıda yakında gündeme geleceği söylenen anayasa değişikliği ve başkanlık sitemine ait bir taslağın görüşülmesi gerekmez miydi? Kaç zamandır gündemimizi işgal eden bir konunun bir taslak halinde hala açıklanmamış olması kafalarda soru işaretleri doğuruyor. Galiba ortada hala yazılı bir metin yok. Cümle âlem kaç zamandır ortada olmayan bir şeyi tartışıyor. Cumhurbaşkanımızın masasında var mı, onu da bilmiyoruz. Ümidimiz demokrasi ve hukuk açısından tartışma yaratmayacak bir taslağın ortaya konması…
Toplantının soru cevap kısmı da kulislerdekinden farklıydı. Kulislerde hararetle tartışılan konulara ilişkin soru sormakta çok ürkekti milletvekilleri. Onun yerine illerine ait sorunları taşıdılar Başbakan ve bakanların toplu halde oturdukları kürsüye. Benim aklımda Lokman Ayva’nın engellilerin sorunlarını anlatmadan önce yaptığı espri kaldı. “Sayın Başbakanım, konuşmanızda Yavuz Sultan Selim Köprüsü deyip geçmeyin, Osman Gazi Köprüsü deyip geçmeyin diyorsunuz. Peki, geçmeyeceksek niye yaptınız siz bu köprüleri…” Lokman Ayva hayat dolu bir arkadaşımızdır. Gözleri görmüyor sananlara hatırlatalım: Gönül gözü görüyor. Her hadisenin aslına nüfuz etmekte üstüne yoktur. Şurada gördüğünüz fotoğrafı da vaktiyle o çekmişti. Çekim öncesi ayar yaparken beni sürekli konuşturdu.
Uzayan bu yazıyı Başbakan’ın kapanış konuşmasından birkaç notla bitirelim.
“FETÖ davasının sonunda mağdur da kalmayacak hain de kalmayacak.
Anayasa değişikliğini yakında Meclise getireceğiz. 367’nin üstünde bile oy alsa değişikliği millete götüreceğiz. Millet her şeyin en iyisini yapar.
Ekonomi önceliğimiz olacak.”