Ak Parti döneminde yapılan ne çok iyi iş var. Hangi birini sayarsınız. Şimdi önce bunları saydığımı kabul edin. Bir de eksik bırakılanlar var. Kültür ve kültür tarihimize ilişkin olanlar bunlardan biri. Gençlikle ilgili olanlar, yeniden döndüğüm üniversite hocalığında müşahede ettiklerim sebebiyle olsa gerek bugünlerde yüreğimi yakıyor ama sıra orada değil.
Prof. Muhittin Şimşek benim eski arkadaşlarımdan biridir. Burada çıkan bir kitap tanıtma yazısından sonra bana Alfa Yayınları’ndan çıkan “Altıncı Parmak” adlı kitabını gönderdi. Bu gizli sitemi anladım ve ona “burada çıkacak ilk kitap tanıtım yazısında ‘Altıncı Parmak’ olacak” dedim. Fakat gündem o kadar hızlı akıyordu ki bir türlü kitap yazılarına fırsat bulamıyordum. İşte şimdi ilk kitap yazısı olmasa da ilk kitap yazıları dizisinde önümde ‘Altıncı Parmak’ var.
Bu kitap için “kalemin destanı” desem yeridir. Bir dolma kalem tutkunu Muhittin Bey. Kalem için aklınıza gelebilecek her hususiyet bu kitabın kapsamı içinde. Fakat bir yanlış algıya yol açmak istemem. Bu kitap bir tarihçe ve kaleme dair bir teknik bilgiler kitabı değil. Onlarla beraber ve kalem etrafında bir kültür muhasebesi aynı zamanda.
Siz yazılarınızı nasıl yazarsınız? Bilgisayar var mı yazı için sizin masanızda? Yoksa Muhittin Hoca gibi dolmakalem ve ‘kalemin sevgilisi’ kâğıt mı emrinize âmâde? Her ne kadar kitapta bilgisayar kullananları itham edici bir şey yoksa da dolmakalem ve kâğıt kullananların asaletine vurgu öne çıkarılmış.
Bilgisayarın yazarken bahşettiği kolaylık elbette göz ardı edilemez. Kalemle yazmak günümüzde azalıyor gibi gözükse de kalem tutkunları yok değildir. Şahsen ben bir kurşun kalem tutkunuyum. Muhittin Bey’in çok geniş bir dolmakalem koleksiyonu olduğunu öğreniyoruz Kitaptan. Benimki o kadar değil ama çalışırken kurşun kalemi tercih ederim. Bu arada yazarımızın tükenmez kalem alerjisini de söylemiş olayım. Dolma kalem asaleti, tükenmez kalem boş vermişliği temsil ediyor ona göre.
Günümüzde insanlar 140 karakterle hem düşünüyor, hem yazıyor. Ben bu 140 karakter işine hep soğuk bakmışımdır. Test sisteminin çocukları için çok uygun galiba bu 140 karakterlik sosyal medya. Orada bile Türkçe’nin katledilişini görüyoruz. Kalem kullanmasını bilmeyen düşünmeyi de beceremiyor işte…
Dikkatimi çeken bir nokta daha var. Kalem-hattat ikilisi birbirinin adeta mütemmim cüzü yani birbirini tamamlayıcı parçalar. Altıncı Parmak da kaleme ilişkin pek çok unsuru hat ya da hattat merkezli inceliyor. İşte size bir örnek: “Sultan İkinci Mustafa Han, hocası Hafız Osman’ın hat dersinde hokkayı elinde tutmuş, hayranlıkla ona, ‘artık bir Hafız Osman Efendi yetişmez’ demesiyle üstadının, ‘Hocasının hokkasını tutan böyle padişahlar oldukça, daha çok Hafız Osmanlar yetişir, Hünkârım’ cevabını verdiği nakledilir”, s. 75.
Uğur Derman’ın yayına hazırladığı Mahmud Bedreddin Yazır’ın üç ciltlik “Kalem Güzeli” adlı eseri Kitapta ayrı bir başlık altında ele alınmış. Muhittin Bey, yazının hem hat sanatı hem de hat ilmi olarak detaylı bir şekilde ele alındığı bir eserin mevcut olmayışından şikâyet ediyor. İşte bu çerçevede Kalem Güzeli çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Mahmud Bedreddin Yazır’ın, tefsir sahibi Muhammed Hamdi Yazır’ın küçük kardeşi olduğunu da not ediyor Muhittin Bey, s.234 ve 236.
Muhittin Bey’in çok küçük yaşta başlayan kalem aşkı hâlâ devam ediyormuş. Onun için de kaleme dair ne varsa birer başlık altında hepsine temas etmiş. Ne ilginç başlıklar var kitapta. Hepsini sıralayamam, ama birkaçını zikretmeden olmaz: “İki sevgili: Kalem ile Kâğıt”, “Dolma Kalemin Ab-ı Hayatı: Mürekkep”, “Kalemin kuaförü: Kalemtıraş”, “Kalemin secdesi: Yazı”, “Kalemin Dilinden Sevgilisi Kâğıt”.
Şiirimizde, türkülerimizde ve şarkılarımızda ne çok yer alır kalem… İşte Muhittin Hoca da zaman zaman bunları zikrederek kalem gibi teknik tarafı çok olan bir bahsi zevkle okunur hale getirmiş.“Kalem feryad idüp ağlar mürekkep/ Beni nâdân eline verme ya Rab”, s. 66, bunlardan biri. “Kaleme Methiye (Kalemmiyye)” başlıklı bölümde kalem şiirleri var. Birçoğu Osmanlıca olsa da insanı adeta uçuran şiirler bunlar. Ben sadece Yozgatlı Muhammed Fenni’nin 60 beyitlik kalem kasidesinden bir beyti alayım buraya: “Her dem açılsa ağzı, Hakka hamd eyler kalem/ Mazhar-ı rağbettir, anınçün cihanda her kalem.”, s. 183. Karacaoğlan’ın türküsünü sanırım herkes bilir: “Elvan çiçekleri sokma başına/ Kudret kalemini çekme kaşına,/ Beni unutursan doyma yaşına,/ Gez benim aşkımla yar melül melül”, s.174.
Şiir meraklıları “Ehl-i kalemden kaleme” başlıklı bölümde çok daha fazlasını bulabilirler. Ben, Sultan Selim’in vefatında Kemalpaşazade’nin yazdığı mersiyenin hayli derin şu beytiyle yetinmek zorundayım. “Hayf Sultan Selim’e, yüz bin hayf!/ Hem kalem ağlasın ana, hem seyf.”, s. 214. Hem kalem hem kılıç ağlasın diyen bu hayıflanmanın ne derin manalar ihtiva ettiğini sezmemek mümkün mü?
İslam harfleriyle güzel yazı yazanlara hattat deriz. Latin harfleriyle yazanlara kaligraf mı diyeceğiz? Bu bir teferruat ama işin bir estetik tarafı var. Yazarımız bunu şöyle özetliyor: “… estetik değerler deruni hisler doğurur. Deruni hisler ‘gaye-i hayali’ netice verir. Gaye-i hayalin bugünkü söylenişi ‘vizyon’dur. Oysa belli değerlere sahip olmayan, plastik sanatlardan mahrum, bütün düşüncesi ‘üret ama nasıl üretirsen üret, kazan ama nasıl kazanırsan kazan’ olan toplumlarda alın terinin, emeğin, hatta helalin değeri yoktur. Moda tabirle misyon yoktur. Misyonun olmadığı toplumlarda da vizyon, illüzyona döner vesselam”, s. 88.
Yazıya ve kaleme bu kadar meraklı Muhittin Hoca’nın da ya hattını ya kaligrafisini görmek isterdik doğrusu. Kalemin hakkını nasıl verdiğini görmek bu kadar sözden sonra okuyucunun hakkı değil mi? Niye yok Kitapta bir örnek, anlayamadım.
Allah Kur’an’da “oku…” diye emrediyor. Acaba bu ‘oku’ emrinin içine ‘yaz’ emri de gizlenmiş mi? Kuran’da ‘kaleme yemin olsun’ diye bir ayet var. Peygamberimiz ‘oku’ emrini konuşarak ve anlatarak da yerine getirdi. Şimdi bize kalemi kullanmak ve yazmak düşüyor.
‘Altıncı Parmak’ iyi bir destan…