Avrupa Konseyi’nin Türkiye’yi yeniden denetim sürecine alması, konunun ehemmiyetini göz ardı edenlerce “Türkiye düşmanlarının işi” olarak yorumlandı. Hele “reddediyoruz, tanımıyoruz, yok hükmündedir” gibi sözlerle karara karşı çıkanlar yok mu, şaşırıp kalıyor insan. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz, hangi kavramlarla günümüzü izah ediyoruz, bu kavramlar milletlerin geleceğini nasıl şekillendirecek gibi sualler günü birlik sorunların ötesiyle ilgisi olmayanların gündemlerinde hiç yok gibi. Gibi değil yok…
Bir tuhaf hal var bazı kesimlerde. Referandum kampanyası boyunca zirve yapmıştı “Türkiye düşmanları” söylemi… 16 Nisan’ı geçtik, Avrupa Konseyi’nin denetim kararı da aynı kalıpla karşılandı. Bu halin bir örneğini Ak Parti sözcüsü Yasin Aktay’ın bir yazısında görüyoruz. Konseyin kararını, AGİT raporunu ve Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’nin konuşmalarını irdeledikten sonra şu tespiti yapıyor Yasin Bey: “… Avrupa’daki kurumlar 15 Temmuz’da Türkiye’de ne yaşandığını bir türlü anlayamadılar ya da anlamak istemiyorlar.” Bu tespitin kısmen doğru tarafı var diyelim. Asıl bundan sonrası önemli. Şu satırlar size makul geliyor mu? “Bu noktada neden böyle bir tavır ve politika geliştirdikleri sorusuna verilecek bir üçüncü cevap daha var, daha doğrusu her geçen gün güçlenen bir ihtimal: 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Avrupa’daki bu kurumların temsilcileri vardı ve 15 Temmuz’da hain teröristler eliyle gerçekleştiremediklerini şimdi türlü oyunlarla gerçekleştirme arayışındalar.” Yasin Beyin bir sorusu daha var. Özetle “Türkiye’nin yaptığı reformlar 2004 yılında denetimden çıkmayı sağlamıştı. Şimdi o reformlardan dönüş mü var ki yeniden denetim kararı alınıyor” diyor. Kopenhag siyasi kriterleri ortada, onun için benim burada daha fazla bir şey söylememe ihtiyaç yok.
Bir noktayı anlamaya çalışıyorum. Sanırım şu an AB konusunda hâsıl olan durum hem Avrupa’nın hem Türkiye’nin bilerek ve isteyerek sağlamış oldukları bir statüyü gösteriyor. Yani bir taraftan Avrupa, Türkiye ile meşgul olmak istemiyor, diğer taraftan Türkiye, Avrupa’nın taleplerini elini kolunu bağlayıcı ve hareket kabiliyetini tahdit edici olarak görüyor. Bu hükme varırken hem Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın beyanlarını hem de AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Hahn’ın söylemlerini göz önüne alıyorum. Tayyip Erdoğan’ın bu konuda söylediklerini Cumhurbaşkanlığının internet sitesinden aktaralım:
“Konuşmasında Türkiye AB ilişkilerine de değinerek, ‘Biz bundan sonra ne yapacağız’ diyen AB yetkililerine cevaben “Bundan sonra yapacağınız bir şey var, nedir o? Bugüne kadar açmadığınız şu fasılları açmaktan başka çareniz yok, açarsanız ne ala, açmadığınız takdirde güle güle” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB’nin kapıkulu olmadığını, üyelik sürecinde bugüne kadar ne söylendiyse, ne dendiyse bunların hepsini yerine getirdiğini söyledi.”
Cumhurbaşkanımız “ne söylendiyse yerine getirdik” diyor ama AB yetkilileri Kopenhag siyasi kriterleri konusunda ısrarlı olduklarını belirtiyorlar. Bakın bu konu haberlere nasıl yansıyor:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin AB üyeliğine sırtını döndüğünü söyleyen Avrupa Birliği Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn, Türkiye’nin AB rüyasının şimdilik sona erdiğini belirterek ‘En azından şu an için, Türkiye’nin AB perspektifinden uzaklaştığı konusunda herkes hemfikir’ şeklinde konuştu./ Malta’daki AB dışişleri bakanları toplantısı sonrasında Reuters haber ajansına mülakat veren Hahn, ilişkilerin farklı bir alana odaklanması gerektiğini kaydetti. ‘Gelecekte ne yapılabileceğini görmek, yeniden bir tür işbirliği modeli oluşturup oluşturamayacağımıza bakmak gerek’ diyen Hahn, 2016 Ocak ayından bu yana Türkiye ile ‘müzakereler kapsamında’ görüşme yapılmadığını ifade etti./ Malta’daki bakanlar buluşmasında Fransa ve Almanya önderliğinde, ticaret ve güvenlik ilişkilerinin temel alınacağı yeni bir anlaşma modeli oluşturulabileceği gündeme gelmişti./ 2018 yılı başında Türkiye’nin statüsünü netleştirmek amacıyla AB hükümetlerine bir rapor sunacağını belirten Hahn, basın özgürlüğünün kısıtlanmasının, kitlesel tutuklamaların ve vatandaşlık haklarındaki daralmanın Türkiye’nin şu anda AB’ye katılma kriterlerini yerine getirmesini neredeyse imkânsız kıldığını söyledi.”
Hahn şunu da ilave ediyor: “Türk tipi demokrasi diye bir şey yok. Sadece demokrasi var.”
Sıkıntılı bir durum… Türkiye, AB kapısında beklemekten, AB de Türkiye ile demokrasi konusunda anlaşmazlıktan bıkmış gibi.
Bir taraftan bunları ele alırken diğer taraftan Yasin Aktay ve İbrahim Kalın’ın “Türkiye düşmanları” söylemlerini hangi çerçeveye oturtabileceğimi düşündüm. Yoksa bu söylem AB ile yolları ayırmak için bir önsöz mahiyetinde mi? Hadi Yasin Aktay ve diğerleri “Türkiye düşmanları” diye sık sık yazıp çiziyorlar diyelim, peki İbrahim Kalın, Twitter mesajında bu söylemi muayyen bir maksada matuf olarak mı kullandı acaba? Çünkü İbrahim Bey kolay kolay o şekilde konuşmaz diye düşünüyorum. Acaba bir maksat mı var, yoksa o da mı anafora kapıldı? Mevlüt Çavuşoğlu mu? O iki arada bir derede kalmış gibi…
Avrupa Konseyi’nin nasıl bir fonksiyona sahip olduğunu bilenlerin başında 11’inci Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül gelir. Onun her zamanki iyimser ve soğukkanlı değerlendirmelerini de anmadan geçmeyelim. Bakın ne diyor:
“AK Parti mensubu bir milletvekilini Başkan seçebilecek kadar açık fikirli ve yeri geldiğinde Türkiye’yi destekleyen ana akım siyasi partiler ve önemli şahsiyetler AKPM’de daima etkin olmuşlardır./ … / Türkiye’nin geleceği, halkımızın mutluluğu ve arzu edilen ekonomik büyüme seviyelerine yeniden ulaşabilmek için 15 Temmuz hain darbe girişiminin yarattığı psikolojik travmayı süratle üzerimizden atarak, ülkemizin demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarını evrensel kriterlere yaklaştıracak kapsamlı bir reform sürecine yeniden girilmesi gerektiğine samimiyetle inanıyorum.”
Siz benim yazdıklarımı okumakla yetinmeyin. Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek’in Karar Gazetesindeki “Türk tipi Avrupalılaşma” başlıklı yazısını da okuyun.
Aman “Karacaoğlan sözün toktur/ Düşmanın dostundan çoktur…” diyen türküyü de göz ardı etmeyin… Birileri, hem de uzun zamandır çok sık dinliyor. Siz geri kalmayın…