Hangisi önemli sizce? GSYİH mı, GSYİM mu? Birincisi çok kimseye aşina gelecek, peki ya ikincisi? Yani Gayri Safi Yurt İçi Mutluluk… Bu da nereden çıktı demeyin, benim icadım değil. Son zamanların gözde kitabı Homo Deus’da gördüm bu tanımı. Kitap, “yarının kısa bir tarihi” alt başlığını da taşıyor.
Yaşanmaya değer hayatı bulmak kolay değil. Bunu maddi değerler etrafında arayanlar da var, başka değerler etrafında arayanlar da. Yukarda sözünü ettiğim Kitap, fert başına yıllık gelirleri 56 bin dolar olan Singapur ile 14 bin dolar olan Kosta Rika’yı mukayese ediyor. Singapur, zenginlik açısından Kosta Rika’dan daha başarılı bir ülkedir diyor ve devam ediyor: “Ancak bugünün düşünürleri, siyasetçileri, hatta ekonomistleri bile GSYİH kıstasını GSYİM ile yani gayri safi yurt içi mutlulukla desteklemek, hatta değiştirmek istiyorlar. Sonuçta insanlar üretmek değil mutlu olmak istiyorlar. Üretim, mutluluğun maddi temeli olduğu için önemlidir. Ancak üretim amaç değil sadece bir araçtır. Art arda gelen anketler Kosta Rika’lıların hayat memnuniyetlerinin Singapurlulardan çok daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Peki, siz çok üreten mutsuz bir Singapurlu mu, yoksa az üreten mutlu bir Kosta Rikalı mı olmak istersiniz?”, s.44.
Benim tercihim çok üreten mutlu bir Türkiyeli olmaktan yana…
Kitapta zengin ülkelerdeki intihar oranlarıyla görece fakir ülkelerdeki intihar oranları da var. Bir hayli yüksek zenginlerin intihar oranı… Bu bilinmeyen bir şey değil elbette. Ruhi tatmin sahası alabildiğine boş. Tasavvuf ehline, daha kestirmeden söylersek Müslümanlara bu sahada çok görev düşüyor ama İslam dünyası şu andaki perişan haliyle bu tür işleri düşünmekten çok uzak.
Birkaç gün önce Başbakan Binali Yıldırım Singapur’daydı. Bilmiyorum bu konular var mıydı gündemlerinde? Olabilir. Muhtemelen Binali Bey, bir Müslüman için yaşanmaya değer hayatla Allah rızasını elde etme arasındaki yakın ilişkiyi anlatmıştır onlara. GSYİH ve GSYİM söz konusu olmuş mudur, haberimiz yok. Dünyaca meşhur Singapur Botanik Bahçesinin, Singapurlular için mutluluk kaynağı olsun diye yapıldığına hükmedebiliriz. Singapurlular hem bu bahçeyi gezdirmişler Başbakan Yıldırım’a, hem de Ulusal Orkide Bahçesi ziyaretinde yeni geliştirdikleri bir türe Başbakanın ismini vermişler.
Zihnim bu konularla meşgulken mutluluğa ilişkin bir araştırma çarptı gözüme. Bu çalışma Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından ”Yaşam Memnuniyet Araştırması” adı altında yürütülmüş. Haberi veren gazete sonucu illerin mutsuzluk oranı olarak açıklamış. Mutsuzların oran olarak en az olduğu şehir Bolu, nüfusun sadece %5.55’i mutsuz. En çok mutsuz Diyarbakır’da, oran %24.75’i buluyor. İsterseniz mutsuzluğu değil mutluluğu okuyalım. Bolu’da yaklaşık %95 kendini mutlu hissederken Diyarbakır’da oran %75’e düşüyor. İzmir ve Erzurum %89, Urfa %79, Ankara %90, İstanbul %91 nispetinde mutluluk sinyalleri vermiş. Araştırmanın detaylarına bakılarak bir takım farklı sonuçlar çıkarılabilir elbette. Yerimiz bu kadar detaya girmeye izin vermiyor. İncelediğim kadarıyla Orta ve Batı Anadolu’nun küçük şehirlerinde mutsuzluk oranı düşük, Güneydoğu Anadolu şehirlerinde yüksek. Bu açıkça halının altına süpürdüğümüz Kürt sorununun bir yansıması. Şimdi yaklaşmakta olan 25 Eylül referandum tarihi bundan sonra bu sorunu daha çok konuşacağımızı gösteriyor.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti teşkilatlarındaki metal yorgunluğu söylemi derin tartışmaların odağı olmaya devam ediyor. Benim aklıma acaba bu yorgunluğun sebebi teşkilatlardaki mutsuzluk mu diye bir soru takılıyor?
Ak Parti’nin sıkıntılarından biri şu bana göre: 15 yıllık iktidarı boyunca çok başarılı işler yaptı Ak Parti. Bunları saydığımı kabul edin, zira bu satırlara sığmaz. Bu durum, herkeste beklentiyi alabildiğine yükseltti. Ak Parti kendisi de bir takım hedefler koydu. 2023 hedefleri bunlardan biri.
Şu sıralar dış ilişkilerimizdeki sıkıntılar, Almanya ve AB ile çekişmeler, Kürt sorununun aldığı karmaşık vaziyet, ekonomide hedeflerin gerisinde kalınmış olması, demokrasi sorunları, yolsuzluklar konusunda başta Ak Parti camiasındaki kaygılar, Parti söylemlerinin kaba bir milliyetçi tutumdan izler taşıması teşkilatlarda bir motivasyon kaybına yol açtı. Ak Parti’nin kuruluş ilkelerinin pek çok kişi ve kesim tarafından sürekli hatırlatılıyor olması boşuna değil mi acaba? Ak Parti’nin kuruluş yıldönümünde bir arkadaşımızın tebrik mesajındaki şu vurguyu not etmişim: “Eski günlerin heyecanlarına yeni heyecanlar katılması, değişmez doğruları sabit kılarak yeni şeyler söylenmesi…”. Yani yeni bir hikâyeye ihtiyacımız var.
Benim de içinde bulunduğum milletvekillerine ait bir mesaj grubunda sürekli sorunlara vurgu yapılması bir kaygının eseri olsa gerek. Bu grupta son olarak bürokrasinin sorunlar karşısındaki aldırmazlığı tartışıldı. 15 yıl içinde bürokrasiye çeki düzen verilemeyişi açıkça bir serzenişin dile getirilmesiydi.
Bütün bunların üstüne FETÖ ile mücadeledeki yanlışlıklar ve at izi it izi meselesi geldi. Ak Parti teşkilatlarında görev alanların büyük bir ekseriyeti görev bilinciyle hareket eder. Aksini söylemek insafsızlık olur. Sıkıntıyı belki önce genel merkezde aramak gerekir. 15 yıl sonunda Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan hala “bu hırsızı da nereden buldunuz” kaygısını izhar ediyorsa durum biraz ağlamaklı demektir.
Şimdi teşkilatlarda yapılacak değişikliklerin metal yorgunluğu etrafında cereyan edeceği anlaşılıyor. Yeniden görev alamama ve metal yorgunu damgası taşıma riskinin teşkilat mensuplarını şimdiden mutsuzluk kuyusunun başına doğru itelediği unutulmamalıdır.
Ben Ak Parti için canla başla çalışan teşkilat mensuplarını hep şu şarkıyı dinliyorlarmış gibi hayal ettim: “Gördümse seni ruhuma gir oy demedim ya/ Sevdimse seni kalbe ateş koy demedim ya…”
Şimdi bir soru: Yorgunluk mu mutsuzluğa yol açıyor, yoksa mutsuzluk mu yorgunluğa?