Bir önceki yazıyı bitirirken “Üç gün sonra sandık başındayız. Türkiye’nin normalleşmesi için seçim havasından bir an önce çıkmak gerekiyor” demiş ve “Seçimlerin hayırlı sonuçlar çıkaracağına inanıyorum ben…” diye eklemiştim. Seçimler bitti ve cumhurbaşkanı adayları arasında Tayyip Erdoğan, partiler arasında da Ak Parti yarışın galipleri oldular. Herkese düşen, yarışın galiplerini tebrik etmektir. Şimdi artık seçim havasını bir kenara bırakmak ve Türkiye’nin sorunlarına eğilmek vaktidir.
Bu seçimde Ak Parti’nin önündeki en büyük badire, her alanda beklentileri yükselttiği için seçmeni tatminde yaşadığı zorluk idi.
Şunu anlamakta güçlük çekiyorum. CB Erdoğan’a oy verenler niçin onun yönettiği partiyi MHP’ye mahkûm olabilecek bir konuma itiyorlar, tuhaf değil mi?
Bunun sebebi acaba sadece ekonomik alandaki beklentilerin Ak Parti’nin eski dönemlerindeki hızla karşılanamıyor olması mı, yani orta gelir tuzağının verdiği tedirginlik mi, yoksa 15 Temmuz hain teşebbüsünün de etkisiyle hukuk ve demokrasi alanındaki duraklama, hatta kısmi geriye gidiş mi?
Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere Ak Parti’den olağanüstü hal kalkabilir sesleri gelirken daha resmi sonuçlar bile ilan edilmeden MHP’den olağanüstü hal devam etmeli nidalarının çıkması neye işaret ediyor? Aslında Devlet Bahçeli işaret vermiyor değil. Ne demişti seçimden hemen sonra: “Milletimiz MHP’yi kilit parti yapmış, denge ve denetleme görevi vermiştir”. Kilit parti rolünü Ak Parti’yi zora düşürmek için kullanmayacağını umalım MHP’nin.
Şimdi olağanüstü hal vesilesiyle bunun ilk örneğini mi göreceğiz? MHP ile işbirliğinin süreklilik kazanması Türkiye ve Ak Parti’nin önünde bir engel oluşturma potansiyelini barındırıyor. Bu hem ekonomik açıdan bir engel barındırıyor, hem Türkiye’nin Kürt sorunu gibi kutuplaşmadan uzak kalması gereken hali taciz etme ihtimali olduğu için bir engel barındırıyor.
Seçim dönemlerinde yapılan işbirliğinin Türkiye’nin yönetimi söz konusu olunca farklılaşmasını beklemekten daha normal ne olabilir? Bu tehlikeye bugün dikkat çekenlerin az olduğuna bakmayın. Zannımca bunun sıkıntısını en çok Tayyip Bey çekecektir ve O, bunun farkındadır. Nitekim balkon konuşmasında bundan duyduğu rahatsızlıkların ipuçlarını teşhis etmek zor değildir: “Milletimizin verdiği mesajı aldık, önümüzdeki dönem eksikleri tamamlayacağız.”
Ak Parti, kendisini MHP’ye mahkûm hissetmemelidir. Böyle davranır ve Meclisteki diğer partilerle de makulü bulma anlamında zaman zaman ortak hareket edebileceğini gösterirse MHP de kendisine buna göre ayar verecektir.
Ak Parti camiası HDP’ye oy kayması oldu diye CHP’ye yüklenmek eğiliminde? Aslında Ak Parti, “muhafazakâr Kürt tabanın bir kısmı niçin bize değil de HDP’ye oy veriyor” diye düşünse daha anlamlı olmaz mı? Terör sorunu bitse de, bitmez ya, Kürt sorunu devam edecek gibi duruyor. Oy dağılımı bunu açıkça göstermiyor mu? Her halde HDP’ye oy verenler bu partinin ekonomik programını çok beğendiği için gidip basmadı mühürü onlara? Eğer Ak Parti bunu üstünde çalışılması gereken bir sorun olarak görmezse yanlış yapmış olur. Özellikle HDP’ye oy verenlerin topunu birden terörle iç içe görmek gerçeklere sırt çevirmek demektir. Türkiye kimlik çatışmasını geride bırakmak zorundadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vaktiyle bu doğrultuda attığı adımı Kürt camiası iyi değerlendiremedi. Ak Parti daha sonra yeni anayasa aşkına bu güzel niyetini unuttu mu desem, bir başka zamana erteledi mi desem, bilemiyorum.
CHP’den HDP’ye oy kayması olduğu açık. Yani HDP’nin aldığı oyların içinde suni oylar var. Sebebi basit, seçim barajı… Oysa bu baraj meselesi olmasaydı, HDP’ye bu kadar oy kayması olmayacaktı. İttifaklar zaten barajı anlamsız hale getirmişti. Gerçek durum tespiti için HDP’nin gerçek oy oranını bilmeye ihtiyaç var. Bu hem Kürt sorunu ile uğraşmak isteyenler için önemli hem de HDP için önemli. Ne kadar Kürt sorunu yok desek de var işte.
HDP’ye bir şans daha mı? 7 Haziran 2015’de “hadi bakalım, çözün sorunu siyaset içinde” denmişti, olmadı. HDP içinde makul kimseler var mı, örgütle bağlarını kesip sorunu Mecliste çözmek için bir gayretleri olacak mı? Bu sorular kolay cevap bulacak gibi değil. MHP’nin bu tür çözüm arayışlarına kapalı olduğunu biliyoruz. Ak Parti ise daha önceki iyi niyetinin karşılık bulmamış olmasından dolayı istekli olmayabilir. Fakat unutmayalım ki Kürt sorununu çözmek için Ak Parti’den başka irade sahibi de yoktur. Aslında önemli hususlardan biri Kürt sivil toplumunun hem HDP’yi zorlaması, hem de Ak Parti’yi ikna yolunda gayret göstermesidir.
Meral Akşener ve partisinin bu seçimde özel bir görevi vardı ve onu icra ettiler. Türkiye’ye milliyetçi parti olarak MHP yeter, daha fazlasını kaldırmaz bu ülke… Bu bakımdan Meral Akşener ve ekibi kendilerine yeni bir görev çıkıncaya kadar kenarda kalmaya mahkûmdurlar…
Türkiye bu seçimle birlikte yeni bir dönemin de kapısını açmış oldu. Dünyada bir örneği olmayan bir başkanlık sistemine geçiyoruz. Uygulamaları görmek için fazla beklememiz gerekmeyecek…