Biliyorum geçti ama 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve sonrasında gelişen olaylarla ilgili söyleyeceklerim var. Aslında bir önceki yazıda ele almalıydım konuyu. Fakat bir kitap vardı masamda ve onu bitirmeden yazmak istemedim.
Anayasa Mahkemesi eski başkanı Haşim Kılıç’la sohbetimizde liyakat bahsi açıldı ve ister istemez örnekler üzerinden de konuşmaya başladık. İşte o sırada Haşim Bey, hemşerisi olan emekli Korgeneral Mehmet Şanver’e getirdi sözü ve onun yazdığı “15 Temmuz – Kartal Yuvasının İstilası” adlı kitaptan söz etti. Ertesi gün Liman Kitap raflarının önüne attım kendimi. Liyakatin nasıl göz ardı edildiğine iyi bir örnek Mehmet Şanver’in başına gelenler. İşin ilginç yanı da maruz kaldığı ayak oyunlarının tam bir FETÖ yöntemi olması. Onun için ben sık sık tekrarlıyorum ve diyorum ki “FETÖ yöntemleri ile FETÖ mücadelesi sonuç vermez”.
Hatırlayacaksınız Korgeneral Mehmet Şanver’i… Kızının düğünü vardı İstanbul Moda Deniz Kulübünde 15 Temmuz gecesi. Darbeyi orada haber almıştı. Düğünde başta Hava Kuvvetleri Komutanı olmak üzere çok sayıda hava generali de vardı. Başından itibaren darbeye karşı durmuş, orada oluşturduğu bir harekat merkezinden, Türkiye’deki bütün hava üslerinin bağlı olduğu Hava Muharip Kuvveti Komutanı olarak öncelikle Eskişehir’deki birliklere gerekli emirleri vermiş ve darbenin başarısızlıkla sonuçlanmasında başat rol oynamış bir komutan Korgeneral Şanver. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal’ın da içinde bulunduğu generaller, Moda Deniz Kulübünü basan silahlı darbeciler tarafından düğün mekânında yerlere yatırılıp elleri arkadan plastik kelepçelerle bağlanmak suretiyle derdest edilmişlerdi. Moda Deniz Kulübüne inen helikoptere laser işaretleyici ile yol gösteren de Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın emir subaylarından biriydi.
Burada ihmaller zincirinin birkaç halkasından bahsedelim. Cumhurbaşkanının, Genel Kurmay Başkanının, Hava Kuvvetleri Komutanının ve daha pek çok üst düzey görevlilerin korumaları, özel kalem görevlileri ve emir subayları FETÖ’cü çıkıyor. Bunu izahta güçlüğüm var benim. Mehmet Şanver, kendi emir subaylarını bizzat seçtiğini ve hiçbirinin kendisini mahcup etmediğini haklı olarak ve övünerek anlatıyor. Daha önceki komutanlıkları sırasında FETÖ ile yaptığı mücadeleden örnekleri ve kendisine FETÖ’cülerin kurmaya kalkıştıkları kumpasları anlatmak için benim yerim müsait değil. Meraklıları için Şanver’in kitabı raflarda bekliyor.
Yeri gelmişken 15 Temmuz darbe teşebbüsünü vaktinde haber alamayan istihbarat birimlerine de dikkat çekmek lazım. MİT, TSK’nın ilgili birimleri, Emniyet ve Jandarma istihbarat, Cumhurbaşkanlığındaki onca eleman… 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün hazırlığı sizce kaç gün ya da kaç ay sürmüştür? Herhalde böylesi bir iş birkaç günün eseri değildir. Yoğun bir çaba gerektiren darbe hazırlığını fark edemeyen istihbarat teşkilatları başka ne iş yapar, bilmiyorum. 17-25 Aralık yargı kılıflı kalkışmayı da es geçmişti istihbaratçılar. Şimdilerde durum nedir acaba?
Şimdilerde de durumun karışık olduğuna dair hislerim var benim. Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya durduk yere niye görevinden alındı? Ardından da Emniyet Teşkilatında 1843 kişiye ait terfilerle ilgili bir kararname çıktı? Buradan anladığım, Celal Uzunkaya ile Ağar-Soylu ikilisi arasında liyakate dönük bir anlaşmazlığın mevcudiyeti… Daha bir yıl olmuştu Uzunkaya Emniyet’in başına geçeli. Onun FETÖ ile mücadelesi de ayrı bir hikâyedir. Nice kumpaslarına maruz kalmıştır FETÖ’nün Celal Uzunkaya… İçişlerinde Mehmet Ağar’ın ne kadar etkin olduğunu duymayan kaldı mı? Bu da Ak Parti-MHP ittifakının bir icabı mı yoksa? Ak Parti anlayışı ile Mehmet Ağar anlayışını bağdaştıramam ben.
Şanver’in hikâyesine dönmeden önce ilginç bir durumdan söz etmek istiyorum. FETÖ ile mücadele edelim derken pek çok masum kimsenin de mağdur duruma düştüğünü unutmamalıyız. Bazen bir yakını haklı haksız, FETÖ soruşturmaları sebebiyle mahkemeye düşmüş ya da bir yakını KHK ile görevinden olmuş kimseler de, KHK ile ya da başka vasıtalarla işlerini güçlerini kaybediyorlar.
Bir tanıdığımın hiç de alakası olmamasına rağmen FETÖ ithamıyla başı derde girdi, tutuklandı, bırakıldı, ama neredeyse iki yıldır mahkeme bir türlü sonuçlanmadı. Ceza verecek bir husus bulunamadığı için iş uzadıkça uzuyor. Hakimler beraat kararı vermeye çekiniyorlar. Bu arkadaşımın kardeşi subaydı. Onun FETÖ ile ne ilgisi vardı, ne iltisakı, ne de o camiadan biriyle merhabası. Atıldı ordudan.
Bu subayın savunmasını okudum. Bir nokta dikkatimi çekti. “Kurmaylık sınavına girdim, kazanamadım” diyordu. “Bu başarısızlık değil mi, niye yazıyorsun” dediğimde güldü. “Bir ara öyle olmuştu ki FETÖ ile bir yakınlığı olmayanların kurmaylık sınavını kazanması imkânsız hale gelmişti, FETÖ ile ilgim olmadığı anlaşılsın için yazdım bunu” deyince hem silahlı kuvvetlerde hem kamunun diğer birimlerinde işlerin ne hale geldiğini düşünmeden edemedim. Düşünün, siz askersiniz, baktınız ki bu gruplarla selamı sabahı olmayanlar kurmaylığı kazanamıyor, ne yaparsınız…
İşlerin bu hale gelmesi çok acıklı. Liyakati rafa kaldırınca ve üstüne titremeyince olan bu. Benzer durumlar yargı ve başka kurumlarda da aynen böyle cereyan etti. Bunları göz önüne almadan askeri, polisi FETÖ’cü diye suçlamak ve işinden gücünden etmek akıl karı değil. Bu insanların kaçı kanlı darbe teşebbüsünü tasvip eder ki…
15 Temmuz’a giden yolda Şanver generalin ilginç tespitleri var. Bunlardan biri şöyle: Ankara’daki bir toplantı sonrası Genel Kurmay Başkanı, yaklaşan Ağustos 2016 YAŞ şurasında değerlendirme yaparken göz önüne almak üzere üst düzey komutanların terfi edecek subaylarla ilgili şahsi kanaatlerini almak istiyor. Özellikle FETÖ bağlantıları açısından yaklaşan bu şuranın önemi büyük.
Şöyle diyor Şanver: “Nihayet görüşme sırası bana geldi ve içeri girdim. Girmem ile birlikte görüşmenin o kadar da özel olmadığını gördüm. Üçüncü bir kişi daha vardı odada. Koskoca Genel Kurmay Başkanı (Hulusi Akar) özel görüşmesine ortak ettiğine göre güveni tam olmalı, diye düşündüm. İkilem içindeydim çünkü biliyordum ki bu örgüt personel, istihbarat ve adli makamları asla boş bırakmamıştı. /…/Tahmin edileceği üzere Genel Kurmay Başkanı’nın yanındaki şahıs, Genel Kurmay Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu’ydu. /…/ Genel Kurmay Başkanı’nın sorguladığı isimler hakkındaki kanaatlerimi tek tek anlattım. Genel Kurmay Başkanı bazı açıcı sorularla ilave bilgiler istedi, ben de bildiğim her şeyi eğip bükmeden kesin kanaat şeklinde komutanımla paylaştım. FETÖ’cü olanlar, olmayanlar ve hakkında bir fikrim olmayanlar. Personel Başkanı Korgeneral Talu ağzını açmadan sadece not tuttu”, s.126.
Korgeneral Talu, 15 Temmuz’dan sonra tutuklanmış… Ben daha başka bir şey söylemeyeyim. Mehmet Şanver, daha sonra eşine bu toplantıyı anlatıyor ve “eğer Talu FETÖ’cü ise bu Şurada benim işim zor” diyor. Maalesef korktuğu başına geliyor.
Moda Deniz Kulübünden Ankara Akıncı üssüne getirilip hapsediliyorlar düğündeki generaller. Darbe başarısız olunca her biri görevlerinin başına dönüyor. Ancak bir ayrıntı var. Ankara’dan kalkan uçak yolcularını önce İstanbul’a götürüyor. Daha sonra Eskişehir’e geçecek uçak ama İstanbul’da anlamsız bir gözaltı işlemine tabi tutuluyorlar. Mehmet Şanver’in ilk gözaltı işlemi bu. Neyse ki savcı özür diliyor ve bırakıyor Şanver’i. Ama bu göz altı giriyor kayıtlara.
Daha sonra Eskişehir’e geliyor ve görevine dört elle sarılıyor. Ama bir yaramazlık yapıyor ve darbe teşebbüsü sırasındaki bütün uçuş kayıtlarının tutulduğu ve ceride tabir edilen notları didik didik ediyor. Buradan yola çıkarak darbeye destek verenleri tespit ediyor ve suç duyurusunda bulunuyor. İşte bu yaramazlık birilerinin hiç hoşuna gitmiyor.
Şuraya çok az kala Eskişehir’e Ankara’dan gelen bir emirle yeniden göz altına alınıyor ve polisler refakatinde Ankara Emniyet müdürlüğüne götürülüyor. Orada üç günlük göz altı sonrası çıkarıldığı adliyede, savcı, “Komutanım özür dileriz, biz sizi müşteki sıfatıyla çağırmıştık, bir yanlışlık olmuş” diyerek bazı sorular soruyor. Şanver general “bu soruları ben Eskişehir’de kendi talebimle ve müşteki sıfatıyla gittiğim savcılıkta cevapladım” diyor ve ‘beni bunun için getirmeniz doğru değil’ kırgınlığıyla yine de gerekli cevapları veriyor. Bu da ikinci göz altı olarak kayıtlara giriyor ve belli ki Şura üyelerinin önüne birileri tarafından konuyor. Siyasal bir takım ayak oyunlarına girmeye de tenezzül etmiyor.
Başka liyakat unsurları göz ardı ediliyor ve Şurada herkesin yüzde yüz gözüyle baktığı orgeneralliği engellenerek korgeneralken bulunduğu görevden daha aşağıda bir göreve getiriliyor. O da madem liyakat anlayışınız bu, buyurun sizin olsun diyerek çok sevdiği askerlik hayatına noktayı koyuyor.
Şair tarafı da var Mehmet Şanver’in. İki şiirinden birer bölüm alalım buraya. Birincisi Ömür adını taşıyor: “Ömür dediğin; iki nefes arası,/ Ne bir eksik, ne de bir fazlası,/ Çıkıp HAK’kın tartısına,/ Alınınca bu bedenin darası,/ Görülecektir o zaman,/ Sağ omuzun akıyla,/ Sol omuzun karası,/ Çıkmaz inşallah,/ Kul hakkı veya gönül yarası/ …”, s.119.
Uzattım biliyorum ama şu şiirden sizi mahrum bırakmak istemem. Şiirin adı İki Aşk. Anladınız sanırım, uzunca olduğu için hepsini alamam buraya. Bir pilot için iki sevgili var, eşi ve gökyüzü. Sonrası şöyle: “Tutulmuştur iki AŞKA,/ Fakat 2016 YAŞ’ta,/ Bir pilotu sattılar,/ F-16’sından onu,/ Paraşütsüz attılar/ …”, s.323.
Mehmet Şanver, kendi kitabında yazdıklarını Açık ve Net adlı televizyon söyleşisinde de anlatıyor. Kübra Par ile ilk konuşma 100 dakikayı aşıyor, ikinci konuşma 50 dakikadan fazla.
Ben askerliğimi uzun dönem yedek subay olarak Eskişehir Hava İkmal Bakım Merkezinde yaptım. Yıl 1982-83. Uçak mühendisi olarak gittim askere ama beni tercüme bürosuna verdiler. O sıralar havacılar arasında F-16 savaşan şahin adlı uçaklara dair konuşmalar yoğundu ve Türkiye’ye gelmesi bekleniyordu. Şimdilerde F-35 konuşuluyordu ama S-400 aşkı galiba bunu önleyecek gibi. F-16’lar ömürlerini tamamlamak üzere. Yerini F-35’ler alacaktı. Şanver, F-35 uçaklarının depo seviyesi bakım merkezi olarak Eskişehir Hava İkmal Bakım Merkezi’nin seçilmesindeki gayretlerini de açık açık anlatıyor, (s. 80).
Daha dün haberlerde vardı, Amerika’da F-35 eğitimi için bulunan pilotlarımız Türkiye’ye dönüyorlarmış. Bütün hava savunma sistemini NATO standartlarına göre kurmuş olan Türkiye bundan sonra ne yapacak acaba? NATO ülkeleri, Ruslar kendi savunma sistemlerinin sırlarına, Ruslar da NATO ülkeleri S-400’ün sırlarına vakıf olmasınlar istiyorlar. Nasıl çıkacağız biz bu işin içinden? Bari F-35 yerine SU-35 alalım ve Putin’le dostluğu zirveye çıkaralım.
Görüyorsunuz, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu yeni oluşumlar içine girerlerse ne kadar zor sorularla karşılaşacaklar. Belki savunma konularında Mehmet Şanver onlara yardımcı olabilir. Bir hafta önce yazmıştım, Ali Babacan yeni oluşumda yer alacaklar için bazı hususları öne çıkarıyor. Dürüst olsun, sözüne güvenilir olsun, iradesine sahip çıkmayı bilsin, işinde başarılı olsun. En çok da liyakat sahibi olsun…