Rusya, Ukrayna’yı henüz pençelerinin arasına alabilmiş değil. Rus pençelerinin sanıldığı kadar güçlü olmadığı anlaşılıyor. Ayrıca anlaşılıyor ki Ruslar başarılı olsalar da olmasalar da Ukrayna’yı işgale kalkıştıklarına pişman olacaklar. Dünyanın işgal teşebbüsüne tepkisi Rusları hayal kırıklığına uğratmış gibi. Kırım benzeri bir tepkiyle yetinilir sanmışlar galiba…
Kaba kuvvetin yani sert gücün Ukrayna örneğindekine benzer durumlarda kalıcı başarılar sağlayamayacağına dair pek çok örnek var. En iyi örnek de Sovyetler dönemi. 70 yıl sürse de zorla iyilik olmuyor. Şimdi Ukraynalıların direnişinin topladığı sempati, savaşın sonucu ne olursa olsun Rusların sert gücünü alt etmiş olacak.
Tarihte de yumuşak güç yerine sert güç kullananların başarılı olamadığını hele hele sürdürülebilir bir yönetim becerisi gösteremediklerini biliyoruz. Moğollar çok eskilerden bir örnek ama iyi bir örnek… Batılılar sömürgelerinde belki uzun kaldılar ama en tabii insan haklarını yerle yeksan ederek… Hitler’in sert gücünün nasıl boşa çıktığını biliyoruz, 60 milyon insanın hayatına mal olarak…
Yumuşak güç ile sert gücün bir kombinasyonu olarak kullanılan akıllı güç terimi belli ki Rusya’nın ve Putin’in lügatlarında yer almıyor.
Prof. Dr. Mehmet Aydın, Siyasetin Aynasında Kültür ve Medeniyet adlı kitabında yumuşak güç ile manevi gücü aynı anlamda kullanıyor ve yumuşak güç için yumuşak siyaset tabirinin de kullanıldığını ekleyerek şöyle diyor, s.108:
Bu kavramı meşhur eden Joseph S. Nye, güç kullanımını üçe ayırır: Zorlayıcı, baskı altına alıcı tehditler (sopa göstermek); teşvik ve maddi destek (havuç göstermek); cazibe yaratmak ve ikna yoluyla kendi istediğimizi karşımızdakilere kabul ettirmek. Günümüzde bir ülkenin manevi gücü, cazibesi, artık o ülkenin sadece askeri, ekonomik vs. güçleriyle değil, aktif hukuk devletinin varlığı, demokrasinin, dolayısıyla düşünce, söylem ve basın hürriyetinin düzeyi ve gücü, daha önce bahsettiğimiz kültürel çeşitliliğin bu çerçevede yönetiliyor olması, sanat kollarındaki başarısı, bilim üreten üniversitelerinin uluslararası öğrenciler için cazibe merkezi olması, sosyal ve toplumsal kapitalini yumuşak güç olarak kullanabilmesi ve bütün bu değerleri dış dünyaya sunma imkân ve kapasitesinin mevcudiyeti ve daha onlarca başarısı ile ölçülmektedir.
Osmanlılar Balkanlarda, Afrika’da ve bugün Orta Doğu dediğimiz coğrafyada hüküm sürdüler ancak yönetim anlayışı itibariyle oralardaki insanlara zulmetmediler. Adil davrandılar. O sebeple “Hristiyan serpuşu görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederim” sözü yaygınlaşmıştır. En çarpıcı nokta Osmanlı hakimiyeti altında savaşlardan uzak, can ve emniyeti içinde özgürlük atmosferi solunan bir dönemin varlığıdır. Barış dönemlerinin kıymetini anlamak için Osmanlıların yönetim şeklini diğer devletlerinki ile kıyaslamak ve daha iyi incelenmeler yapmak gerekiyor.
Ulus devlet anlayışıyla pek çok yerde savaşlar çıkarken Osmanlılar da parlak dönemlerine nokta koymuş oldular. Bu konunun derinliklerine inmeye bu sayfanın müsait olmadığı takdir edilecektir. Ancak Osmanlının yumuşak gücünün fetihleri nasıl kolaylaştırdığını not etmek zorundayız.
Başka örnekler de sayılabilir ama yumuşak güce en iyi örnek Hz. Peygamber dönemidir. Kısa zamanda parlak bir medeniyete dönüşen bu dönemi Wadah Khanfar’dan okumanızı öneririm. “İlk Bahar” adlı bu kitabın alt başlığı da yumuşak güç çağrışımları yapıyor: “Hz. Peygamber’in Hayatına Dair Stratejik ve Siyasi Bir Okuma”. Bir türlü hakkında yazmaya fırsat bulamadığım bu kitabı okuyalı bir yıldan ziyade oldu.
Rusya’dan zaten yumuşak güç bekleyen yoktu ama sert gücün hem acımasız hem de işe yaramaz oluşu ayrı bir ironi. Rusya’nın maruz kaldığı yaptırımlar ekonomiden finansa, spordan seyahate kadar pek çok alanı kapsıyor. Dünya enerji konusunda da bir çıkış yolu bulur ve Rusya enerjisine olan bağımlılığı azaltabilirse Putin’in işi daha da zorlaşacak demektir.
Yumuşak güce en iyi örneklerden biri de Ak Parti’nin ilk iki dönemi… Türkiye, Avrupa Birliği rüzgarını da arkasına alarak hem özgürlükler hem ekonomi hem de saygınlık açısından çok iyi bir duruma geldi. Kurumsal yapılar güçlendi ve bağımsız kalmalarına özen gösterildi. Örnek alınan bir ülke konumundaydı Türkiye. Bütün bunları özgüven içinde hiçbir zorlamaya başvurmaksızın elde etti. Yönetimdeki muhafazakâr anlayışın evrensel standartlarla uyum için gösterdikleri çabaydı bu sonucu hasıl eden… Sonra ne oldu peki? O konumu niye kaybettik. Öyle ki onurlu yalnızlık, kısa sürede tehlikeli yalnızlık halini aldı.
Şimdi Ukrayna savaşının etkisiyle Türkiye’nin jeopolitik konumu yeniden kıymete biniyor. Ancak bunun ne kadar zorlu riskler içerdiğini unutmayalım. Batı âlemi Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara bir gün Türkiye’nin de katılmasını talep edebilir. Enerji bağımlılığı işte bu noktada Türkiye’nin elini kolunu bağlamamalıdır. Bunun için de atılacak adımların önceden hesaplanması icap eder.
Yumuşak ve sert gücün kapsamları burada dokunabildiğimiz kadar değil. Çok daha geniş planda ele alınabilir. Mesela yumuşak gücün kültürel boyutunu önemsemek gerekir. Bir topluluğun mimarisi, yemek kültürü, folkloru, hayat tarzı ve bunlara benzer daha birçok unsur yumuşak gücün bileşenleridir.
Sert güç ürkütücüdür ve saygı gösterilmesi beklenmez. Yumuşak güç adeta kadife eldiven içindedir ve varlığını belli etmez ama herkes gücün farkındadır ve saygı göstererek selamlar.
Yumuşak gücün ekonomi ile ilgisini yok saymak olmaz. Parasının değeri gittikçe düşen, enflasyon sebebiyle halkı günbegün fakirleşen, yatırımcıları kredi bulmakta zorlanan, sanayi kuruluşlarına elektrik ve doğal gaz temininde sıkıntılar yaşayan, halkını yağ ve şeker kuyruklarına mahkûm eden, kurumlara güven yerine kişisel ilişkilerle yatırımcı arayan ülkelerin yumuşak gücü çok kolay aşınır.
Kadın cinayetlerini engelleyemeyen, polisi gösteri yapan insanları acımasızca döven, dövene sahip çıkan siyasilerle ortaklığı sürdüren, en parlak gençlerini ülkeden göç etme noktasına getiren, her kademedeki eğitim sorunlarına bir türlü çözüm üretemeyen, OECD sıralamalarında hep gerilere düşen çocukların derdine çare üretemeyen yönetimlerin, yumuşak gücü tahkim etmeleri bir hayli zordur.
Avrupa Konseyi’nde yeniden denetim sürecine giren bir ülkenin demokrasi karnesini görmek için başka kriterlere bakmaya zaten ihtiyaç yoktur. AİHM, bizim de kararlarına uyma taahhüdü verdiğimiz bir organ. Bu mahkemenin kararlarını tanımıyoruz havası yumuşak gücü eritmez mi?
Türkiye sert güç unsurlarından savunma sanayinde gösterdiği atılımı yumuşak güç unsurlarında da gösterebilecek potansiyele fazlasıyla sahiptir. Eksik olan selim akıldır. (Bunları yazarken Elias Canetti’nin çok bilinen Körleşme adlı romanı geldi aklıma nedense…)
Şimdi bakalım, Putin’in demir eldiveni mi işgali tamamlayacak yoksa Zelenski ve Ukrayna üstünde yoğunlaşan sempati mi Putin’i yaptığına yapacağına pişman edecek?