Güzel bir söz var Anadolu’da. Daha çok ticari konularda ihtilafa düşüp kavga edenlere izafetle söylenir. Şöyle: “Oturup konuşmaya utanıyorlar, dövüşmeye utanmıyorlar.” Belki bizde ticari kuruluşların çok uzun ömürlü olmamasının bir izahıdır bu.
Altılı masada cumhurbaşkanı adayının hiç konuşulmayıp sonunda kavga çıkması hatırlattı bana yukardaki sözü. Hiç değilse birkaç oturum aday konusu müzakere edildikten sonra bir ayrılık husule gelseydi belki makul karşılanabilirdi. Fakat aday konusunun ele alındığı ilk toplantı sonrası kavga çıkması pek normal olmasa gerek. Başka bir tuhaflık daha var: 2 Mart’taki toplantı bir kavga çıkmadan bitmişti. Üstelik toplantı sonrası kavgasız gürültüsüz bir yemek de vardı. Fakat 3 Mart’ta Meral Akşener’in zehir zemberek açıklaması kafaları karıştırdı.
Her neyse. Benim eskiden beri üstünde durduğum uzlaşma yine de sağlandı. Uzlaşmayı sağlayan asıl saik benim anladığım kadarıyla toplumun talebiydi
Siyasi öngörü sahibi olmak kolay değil. 2018 seçimlerinde Meral Akşener cumhurbaşkanı seçilebileceğine dair en ufak bir alamet yokken aday olacağım diye diretti. Bu siyaseten öngörüsüzlükten öte bir mana mı taşıyordu acaba? Elbette bu manayı bir çerçeveye oturtamayanlar var. Ben o günlerde bu anlamsız inada ilişkin fikrimi birkaç yazı içerisinde beyan etmiştim. 2018’in bu gri tarafı Meral Akşener’in bugünlerdeki tavrına da yansımış mıdır, bilmiyorum.
Bugün de altılı masaya karşı uzlaşma öncesi takındığı tavır siyaseten olmazları barındıran bir manzume ihtiva ediyordu. Hiç değilse Ekrem İmamoğlu mu Mansur Yavaş mı şıklarından biriyle çıkmalıydı ortaya, ikisiyle birden değil. Ayrıca izah etmesi gereken birkaç husus vardı. Ekrem İmamoğlu’nun tepesindeki balyozun farkında değil diyebilir miydik? Bu balyozun her an indirilebileceğini bilmez mi Meral Akşener? Öte yandan maksat kazanmak ise Mansur Yavaş ile girilecek bir seçimin ne tür riskler barındırdığının farkında olması lazım değil miydi?
Ayrıca başka bir partinin mensubu olan iki Belediye Başkanını isyana zorlamak da neyin nesiydi? Buna CHP’nin razı olmayacağı açık değil miydi?
Bütün bunlar ortadayken Meral Akşener’in çıkışını 2018’deki çıkışına benzeterek ‘bir başka hesap var ama acaba nedir’ diyenler haksız sayılabilir miydi?
İyi niyet, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını riskli görüyorsanız bir başka aday üzerinde mutabakat aramaya çalışmayı gerektirmez miydi? Üstelik bu vaktinde yapılmalıydı. Hadi yapmadınız hiç değilse makul bir ismi önceden çalışmak gerekmez miydi? Bunu da yapmadınız diyelim, masada ‘bir başka isim arayalım, hemen yarın bir aday ilan etmek zorunda değiliz’ diyerek makul bir yol aranamaz mıydı?
Yukardaki cümleler Meral Akşener’in son dakikada altılı masaya dönmesinden öncesini referans alıyor. Artık bunlar geride kaldı ama kısa bir süre de olsa uzlaşma fikrine sıcak bakanları kabuslara gark etmişti.
Altılı masayı Türkiye siyasetinde uzlaşmaya yönelik bir çığır açıcı hareket olarak gördü pek çok kimse. Aslına bakarsanız uzlaşılamayacak bir durum da yoktu. Ama bir uzlaşma arayışına girmeden, mesela masa dışından başka adaylar kimler olabilir arayışını icra etmeden masayı alt üst etmek izahı gayri kabil bir hal çıkartıyordu ortaya. 2018’deki davranış biçimine ne kadar benzeyecekti. Filmi hatırlıyor musunuz, “Bugün aslında dündü”
Meral Akşener, baştan beri seçilebilecek bir aday vurgusu yapıyordu. Bu konuda haklı tarafları olabilirdi. Ancak bunu sadece iki belediye başkanı ile sınırlamak ve ortaya makul gerekçelerle donatılmış bir rapor koymadan, başka isimler önermeden masayı çizmek akıl alır iş değildi.
Bir başka konu şu: Kemal Kılıçdaroğlu adaylıkta ne kadar diretti, bunu tam olarak bilmiyoruz. Ancak pek çok kimsedeki intiba Kemal Kılıçdaroğlu’nun masayı dağıtma noktasına gelmeden fedakârlık edeceği şeklindeydi. Masada bu konulara girildi mi girilmedi mi, bilmiyoruz. Ancak son ana kadar bu tür bir çalışmanın olmadığı galiba gerçek. Bu da masadaki altı liderin eksikliği. İşi bu noktaya gelmeden halletmeleri gerekiyordu.
Nereden bakılırsa bakılsın Türkiye bir uzlaşma fırsatını heba etmekten son anda vazgeçti. Benim burada üstünde durduğum nokta kimin cumhurbaşkanı olacağından öte bir kaygının eseri. Türkiye bazı konularda uzlaşmayı başarabilirse sorunlarını bir iç çekişmeye düşmeden halletme yoluna girer diye bakıyorum ve bunun kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Devletimiz aslında bugünlerde depremle uğraşıyor, çok meşgul. Üstelik biraz da tebaası kızgın devlete. Biraz zor durumda devletimiz. Fakat yine de işi sadece deprem değil. Yanlış işler yapanları, işleri olmaz noktalara sürükleyenleri biliyor ama galiba baş etmekte zorlanıyor.
2018’le ilgili bir başka açmazı daha var Meral Akşener’in. “Kazanabilecek aday” fikri 2018’de hiç aklına gelmedi mi acaba? Yoksa “o gün öyle, bugün böyle” mi? Yani konu siyasi öngörüden çok başka hesaplara gelip dayanıyor. O hesabı kimin yaptığı konusunda bir ortak anlayış yok gibi görünüyor. Şimdi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın denkleme şöyle ya da böyle dahil edilmeleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçilebilecek aday konumuna mı yükseltiyor?
Akıllarda bir soru var: Meral Akşener, masadaki son manevrasıyla seçimde oy patlaması mı yapacak yoksa bir etkisi olmayacak mı? Siz ne diyorsunuz? Elbette seçime daha çok var ve milletvekili seçiminde partiler için nasıl bir kompozisyon teşkil edileceği önemli.
Bu yazıda kayda geçirmezsem bir şeylerin eksik kalacağına dair bir fikrim var: Ak Parti ülkede pek çok hususun yanlış istikamet tutturmuş olduğunu biliyor, bunu diller söylemese de bakışlar ve tavırlar açıkça belli ediyor. Bundan sonraki gelişmelere bakarak eğer seçimi kaybetme ihtimali belirirse yanlışlarından vazgeçme yolunu seçer mi? Bana göre tabii olan bu yoldur. Bunu ummak istiyorum. Bir şeylerin yanlış gittiğinin en somut örneği depremde ortaya çıkmadı mı? Organizasyon bozukluğu kim bilir kaç insanın deprem enkazına terkedilmesi gibi ağır bir gösterge değil mi? Enflasyonun sabit gelirli insanları nasıl perişan ettiğinden Ak Parti kadroları haberdar değil diyebilir miyiz? Hukuk alanındaki feryadı duymamak mümkün mü?
Şimdi size bir soru daha: “2018’den ders aldım” demişti Meral Akşener. Almış mı?
Uzlaşma iyidir. Her alana yayılması lazım.