Partililer bizim evin kapısını çalarsa…
Vector illustration in cartoon flat style of multiethnic business team and two friendly women shaking hands. Isolated on minimalistic office interior background.

Partililer bizim evin kapısını çalarsa…

Seçimler yaklaştıkça faaliyetler de çeşitleniyor. Partilerin genel başkanları mitinglerine katılanların hepsini kendi partisinden kabul ederek onlardan çeşitli sözler alıyor. Bunların çok yaygın olanlarından birinde şöyle sesleniliyor partililere: “Seçime kadar kapı kapı gezmeye, gece gündüz çalışmaya, sıkılmadık el bırakmamaya var mısınız, söz mü?” Cevap veriyor partililer: “Söz.” Cevap zayıf çıkmışsa bir daha tekrarlatıyor başkan cevabı: “Söz mü?” Bu sefer biraz daha kuvvetli söz veriliyor.

Bunları dinlerken içime birden ‘ya bizim evin kapısı da çalınırsa’ diye bir kaygı düştü. Ne yapacaktım? Nasıl karşılayacaktım gelenleri, içeri alacak mıydım? Onlar söyleyip ben mi dinleyecektim.

Yok hayır, ben konuşacaktım ve onlara dinletecektim.

Diyelim ki bir grup Ak Partili çaldı bizim evin kapısını. Onlarla sohbetin bir vazife olduğunu düşünenlerdenim ben. Bu arkadaşlara önce şunu söylemeyi planlıyorum. “Arkadaşlar, yaptığınız iş güzel bir fedakârlık örneği. Böyle kapı kapı gezmek kolay iş değil. Bunu hiçbir karşılık beklemeden yapanlar gerçekten tebrik edilmeyi hak ediyor.”

Sonra buyurun sizi dinliyorum diyecektim.

Ak Parti adına gelenlerin bana ne diyeceklerini iyi kötü biliyorum. Biliyorum çünkü Tayyip Erdoğan ne diyorsa gelenler de aynı sözlerle beni iknaya çalışacaklar. TOGG’lar, füzeler, SİHA’lar, Kızılelma, doğalgaz gibi maddi unsurlarla süsleyecekler konuşmalarını.

Ben de herkesin, muvafık muhalif, bunları önemli bulduğunu ama başka konuların da ele alınması gerektiğini söyleyeceğim. Önce belki toplumdaki ahlaki değerlerin niçin zayıfladığını soracağım onlara. Gençler arasında deizmin artmasına sebep ne ola ki diye bir sual atacağım ortaya.  “İslam ülkeleri ne kadar İslamî” ve “Ekonomik İslamilik endeksi” diye bazı endekslerin varlığından haberdar edeceğim dostlarımı. Arkasından konuyu biraz açacağım. Biz niye bu göstergelerde hep geriye doğru ilerliyoruz?  Sonuncusu 2021 yılını kapsıyor. Burada sizi de üzen bir hal yok mu diye serzenişte bulunacağım. Yolsuzluk endeksindeki durumu tartışmaya açacağım.  2021 Yolsuzluk Algıları Endeksi‘nde Türkiye 180 ülke arasında 96’ncı sırada yer aldı. 2013’ten bu yana 12 puan kaybetti ve sıralamada 43 basamak geriledi. Sonuçlar, Türkiye’nin son 10 yılda en çok puan kaybeden ülkeler arasında zirvede yer aldığını gösterdi. En büyük düşüş Türkiye’de yaşandı. Çetelerin kol gezdiği, şirketlere zorbalıkla ortaklığın her gün duyulan adi vakalar haline geldiği bir ülkeyiz artık. Bunları söyleyerek dostlarımı üzmek değil maksadım. Ama sadece İHA, SİHA konuşmakla yetinemeyiz. Liyakat yerini sadakate bıraktı, buna nereye kadar tahammül edilebileceğine dair fikirlerini almaya çalışacağım.

Türkiye, OECD bünyesinde kurulan FATF’e üye olmuş. Örgüt, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu için, Türkiye’nin daha sıkı izlenmesi gerekir diyor. Sonra da Türkiye’nin gri listeye alındığını duyuruyor. Gri listeye alınan ülkeler, yabancı yatırım çekmekte zorluk yaşıyor. Gri liste aynı zamanda sıcak para olarak tabir edilen bir ülkeye giren portföy akışının azalmasına neden oluyor.

Bunları partili kardeşlerim de bilsin isterim. Onlara Avrupa Birliğini de anlatmak isterim ama vakitleri dar olmalı. Fakat biliyorum ki yine de aralarından bir arkadaşım bana faizleri nasıl indirdiklerini anlatmaya kalkacak.

Faizlerin indirilmesi elbette iyi bir şey. Ama kâğıt üzerinde değil, gerçekte faizler düşüyor mu ona bakmak lazım. Bankalar mevduata %30’a yakın faiz veriyorsa, kredi faizleri %40’ları bulmuşsa, Yunanistan doları %4.1 faizle bulurken Türkiye %9.75 faizle temin edebiliyorsa, faizin indirilmesi diye bir şeyden bahsetmek hakikati yansıtmaz. Fakat bunlardan daha önemli bir şey var. Enflasyon. Bankadan kredi alan faiz öder, yani kişinin kendi iradesine bağlı bir işlemdir. Oysa enflasyon kişinin iradesi dışında kötü yönetim sonucu olarak zorla alınan bir faizdir. Asıl zalimlik budur. Bunları anlatacağım partili arkadaşlarıma, onları üzmek istemesem de anlatmak zorunda hissediyorum kendimi. Bir de ödev vereceğim onlara. Araştırın bakalım diyeceğim KKM için Türkiye ne kadar faiz ödedi ve bu faiz gelirini toplumun hangi segmenti aldı, orta tabaka mı yoksa zaten servet sahibi olan kimseler mi?

Şunu da zikretmeden edemeyeceğimi iyi biliyorum. Türkiye, Demokrasi Endeksi’nde 2022 yılında 167 ülke arasında 103’üncü sırada yer aldı. ‘Otoriter rejim’ kategorisinin 6 basamak üzerinde yer alan Türkiye’nin ortalama puanı 2012’deki 5,76 seviyesinden 2022’de 1,41 puan düşerek 4,35’e geriledi. Endekste ülkeler, ‘tam demokrasi’, ‘kusurlu demokrasi’, ‘hibrit (karışık/melez) rejim’ ve ‘otoriter rejim’ olarak dört kategoriye bölündü. Türkiye hibrit rejim kategorisinde yer aldı.

Dünya Adalet Projesi tarafından yayınlanan, 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi” verilerine göre Türkiye, 0,42 puanla 140 ülke arasından 116’ncı sırada yer aldı. Hukuk karnemiz pek zayıf. Kararı beğenilmeyen hâkimi derhal başka yere tayinde maharet sahibi bizim hukuk sistemimiz. Birilerinin mahkûm olması isteniyorsa “Bu fakir bu görevde olduğu sürece…” ile başlayan bir cümle kafidir. Son örneği Osman Kavala, Hakan Altınay ve arkadaşları.

Bütün bunlar Her şeyin başı ahlak serlevhası altında toplanabilir.

Belki partili dostlarım bana bunların ne önemi var, bu indeksler Türkiye düşmanlarının bir oyunu diyecekler. Onlara demem lazım ki Türkiye’nin büyük bir tasarruf açığı var. Yeni yatırımlar için sermaye lazım. Türkiye’de yeterli sermaye yok. O bakımdan hariçten gelecek özellikle yatırım sermayesine ihtiyacımız var. Sermaye sahipleri de bu indekslere bakarak Türkiye’nin hukuk açısından öngörülebilir bir ülke olup olmadığına karar veriyorlar. Ne yapalım ki durum böyle. Bakın Türkiye kişi başı gelir seviyesinde bir türlü 2012 rakamlarını bile yakalayamıyor. Sebep ne dersiniz bu durumda?

Dostlarımla Kürt meselesini de konuşuruz belki. Bu sorunu halletmeden Türkiye’nin iç barışı teminde zorlanacağını anlatacağım. Ama MHP varken Ak Partinin bu sorunu bırakın halletmeyi ele bile alamayacağını içim yanarak söyleyeceğim.

Yanlış adımlara bir örnek de S-400 hava savunma sistemi değil mi diye soracağım sevgili fedakâr arkadaşlarıma. Niçin aldık, niçin hangarda tutmak zorundayız diye hayıflanacağım.

Son olarak da pazara son olarak ne zaman çıktıklarını soracağım sevgili kardeşlerime. Soğan alıp almadıklarını merak ettiğimi söyleyeceğim. Et, süt ve yumurta gibi özellikle çocukların gelişimi için fevkalade önemli olan bu ürünler için gezip dolaştıkları yerlerde halkın fikrini sorup sormadıklarını merak ettiğimi belirteceğim. Biraz ucuz et alabilmek için sabahın en erken saatlerinde kuyruğa girenlere ne anlattıklarını da sual edeceğim.

Daha söylenecek çok şey var ama dostlarım başka kapıları da çalmak zorunda.

Arkadaşlarımı kahve ikram etmeden göndermeyeceğim elbette. Bir şey daha söyleyeceğim. Ak Parti’nin bir muhasebeye ihtiyacı var. Çok daha iyisini yapabilirdi. Bunun örneğini 2002 ile 2014 arasında vermişti. Biz Ak Parti’yi iyilikleriyle anmak isteriz.

Ya bir muhalif grup çalarsa bizim kapıyı… Onlara da söyleyeceklerim var…

mtekeli35@gmail.com

@mtekeli35

Join the discussion