Eğitim sistemimizi elden geçirmek gerekiyor mu? Bu soruya evet demeyen neredeyse yok gibi. O zaman ikinci soru ortaya çıkıyor. O halde önceliklerimiz ne olmalı? Bu sorunun cevabı da tek değil. Zaten uzmanlar da, adları her ne kadar uzman olsa da, bu konuda uzlaşmış değiller. Hemen söyleyeyim, uzman kelimesi ile uzlaşma kelimesi arasında bir ilişki olup olmadığını bilmiyorum, sanırım yok. Sadece ses benzerliğini dile getiriyorum bir espri olsun diye.
Fakat eğitimde öncelikler açısından bazı sıralamalar yapabiliriz. Mesela, ‘nitelikli insan gücü, eğitim sisteminin gözetmesi gereken en önemli faktördür’ diyebilir miyiz? Evet desek bile, sorun, bu kalitenin nasıl temin edileceği noktasında düğümleniyor.
Nitelikli insan gücünü artırmanın yolu eğitimden geçiyor, doğru. Bu amacı gerçekleştirmek içinse önce kaliteli öğretmen sorununu çözmemiz gerekiyor. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer de bunun farkında. Bundan birkaç ay önce öğretmen yetiştirme programlarını elden geçirmek için Antalya’da geniş kapsamlı bir toplantı düzenlediğini biliyorum. Bu toplantının sonuçlarından haberim olmasa da öğretmen yetiştirmenin bir problem olarak ele alınmasını önemsiyorum. Zaten her alanda reformcu bir anlayışa sahip Prof. Dinçer’den bu doğrultuda yeni adımlar atmasını bekliyoruz.
İyi yetişmiş öğretmenleri modern eğitim araçlarıyla buluşturduğumuz zaman yetişmiş insan kalitesi bakımından AB standartlarına ulaşmamız da kolaylaşacaktır. Bu anlamda FATİH projesi ümitlerimizi artırıyor. İlk fırsatta İzmir’de bu proje kapsamında tablet bilgisayarlar dağıtılan okullarımızı ziyaret etmeyi ne kadar istiyorum… Pilot uygulama kapsamında İzmir’de tablet bilgisayar uygulamasına başlanan okullar şunlar: Selçuk İMKB Anadolu Lisesi, Konak Anadolu Lisesi, Karşıyaka Anadolu İmam Hatip Lisesi, İzmir Işılay Saygın Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi.
TBMM Milli Eğitim Komisyonunda bugünlerde görüşülmekte olan ve kısaca 4+4+4 diye bilinen tasarı birçok alanda önemli yenilikler içeriyor. Türkiye’de başta fırsat eşitliği olmak üzere pek çok hak ve özgürlüğü yerle bir etmiş olan katsayı adaletsizliğini gidermesi, bunlardan biri. Sayın Bakanın okul öncesi eğitime ne kadar önem verdiğini biliyorum. Bunu görüşülmekte olan tasarıya eklemeyi ve zorunlu hale getirmeyi de düşündü bir ara. Fakat uygulama zorluğu dolayısıyla idari tedbirlerle okul öncesi eğitime destek olmayı daha uygun buldu. Geçen haftaki yazıda ele aldığımız kızların okullaşma oranı, kadın istihdamıyla birlikte daha da artacaktır. Kadın istihdamını artırmak için uygulanan pek çok proje ve program var. Bunlar da bir başka yazının konusu.
Toplumumuzun çok ilgi duyduğu konuların başında seçme sınavları geliyor. Bakanlığın hedefi seçmeye temel olan bu sınavları kaldırmak. Uygulamanın nasıl olacağı ve nasıl bir esasa oturacağı sanırım yakında açıklanacak.
Uzaktan eğitim, on-line eğitim, evde eğitim gibi gittikçe yaygınlaşan yöntemlere bugün olmasa da yarın ihtiyaç duyacağımız muhakkak. O halde gerekli tedbirleri bugünden almak iyi olmaz mı? Evde eğitim, bugün için bizde uygulanması biraz zor gözükse de ilerde kaçınılmaz olarak gündeme gelecek bir husustur. Evde eğitimin tümüyle denetimsiz bir yöntem olmadığını belirtmek gerekiyor.
Aslında bugünlerdeki tartışma dönüp dolaşıp şuraya geliyor: Tek tip insan mı yetiştireceğiz, yoksa özgürlüklerin ne demek olduğunu kavramış, muhakeme kabiliyeti gelişmiş nesiller mi? ‘Eğitim sistemiyle oynamayalım’ diyenler tek tipçiler değil mi sizce? Hep söylediğimiz gibi 1930’ların anlayışıyla yüzüncü yıl hedeflerini yakalamamız mümkün değil.
Türkiye’de bir başka önemli sorun, özel sektörün eğitimdeki payı. Bu alanı genişletmeye çok ihtiyacımız var. Meslek liseleri için özel sektördeki potansiyelin değerlendirilmesi geç kaldığımız noktaların başında geliyor. Organize sanayi bölgelerinin koordinatörlüğünde bu konuyu ele almak da Prof. Dinçer’in gündeminde. Bu konudaki gecikmenin sebebi, malum çevrelerin malum korkularıydı. Korkuları yenmeye başlayan ve normalleşme yolunda hızla ilerleyen Türkiye’nin önü açık.