Kriz meraklıları hareket halinde. Baksanıza bu kadar badire atlatmış, nice darbe teşebbüsünü boşa çıkarmış, yargı vesayetinin dik alasını yaşamış Ak Parti ve Tayyip Erdoğan’ı, çıkarmaya çalıştıkları krizin altında kalacak sandılar. Darbeleri haber vermemek için inşa edilmiş MİT’in değişmesi, iç istihbarata değil, dış istihbarata ağırlık vermesi birilerini rahatsız etmişe benziyor. Eskiden Avrupa başkentlerinde dertlerine çare arayan pek çok ülke, artık Ankara’ya, Başbakan Tayyip Erdoğan’a bakıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ne diyor: ‘Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasların baktığı İstanbul hepimizin başkenti gibidir.’ Bu güçten ve kuşatıcı anlayıştan rahatsız olanlar çok gibi.
Merak ediyorum, MİT Müsteşarını ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağıran Savcı, acaba ‘istihbarat teşkilatları nasıl çalışır, yöntemleri arasında neler vardır, bunlar nasıl yönetilir’, bir fikri var mı? Hazret, ömründe hiç polisiye roman okumuş mudur?
Hepimizi şaşkınlığa sevk eden bu olayın failleri, yani savcı ve polisler, kapalı bir dünyada mı yaşıyorlar? ‘Biz işimizi yapıyoruz’ deyip işin geri tarafını düşünmüyor olabilirler mi? Bu işin içindeki polisler amirlerine haber vermeden böyle kritik bir işi nasıl icra ederler? Müsteşar Hakan Fidan’ı ifadeye çağıran savcı, konudan başsavcılığı haberdar etmesi gerektiğini bilmiyor olabilir mi? Böyle bir işi Başbakandan izin almadan yapamayacağını bilmeyecek kadar hukuk usulü cahili olabilir mi? Hakan Fidan’dan bilgi almak için ille de şüpheli sıfatıyla çağırması mı gerekir? Bu daveti basına sızdıran mekanizmanın kim neresindedir?
Olayın hiç de hoş olmayan bazı sonuçları var. ‘Yasin Doğan’, 15 Şubat tarihli Yeni Şafak’ta bunları detaylı olarak anlatmış. Ben bir kaçını almak istiyorum buraya:
“Yargı ve güvenlik bürokrasisinin, seçilmiş iktidara politika dayattığı, siyasete yön vermeye çalıştığı şeklinde bir algı oluşturulmaktadır. AK Parti ile Gülen cemaati arasında çatışma üretilmek istenmektedir. Kapalı devre çalışan bir ekibin Başsavcının, valinin ve hükümetin bilgisi dışında işler yaptığı algısı üretilerek güvensizlik pompalanmaktadır. Bölgesel gelişmelerde etkili olan ve İsrail’in hedefi haline getirilen MİT Müsteşarının devre dışı bırakılmasıyla Türkiye’nin bölgesel etkinliği kırılmak istenmektedir. MİT ve emniyet istihbarat arasında bir çatışma ve inisiyatif mücadelesi ateşlenmeye çalışılmaktadır.”
MİT Müsteşarını şüpheli sıfatıyla ifadeye çağıran anlayışın iyi niyetli olduğunu söylemek neredeyse imkânsız. İç istihbaratı terk edip dış istihbarata ağırlık veren MİT ve Müsteşarına ve dolayısıyla Hükümete kastedildiği çok acık. Kürt sorununu çözmek zorunda olduğunu bilen hükümete birileri yöntem dayatmak durumunda olmamalı. Bunun yöntemini hükümet kendisi tayin edecektir. Müzakere de bunlardan biri olabilir.
Kriz sadece Ankara’da değil. İzmir’de de büyük krizler var. İkisini ele alalım.
Bugünlerde Hatay caddesine uğrayanlar ve sakinleriyle konuşanlar ne derin bir krizle karşı karşıya olduğumuzu görürler. Bir türlü bitmeyen metro, üstüne üstlük bir de kaldırım rezaleti… Sabahın en kalabalık saatinde zaten felç olmuş trafiğin içindeki iş makinaları… Her yere yığılmış granitler, kumlar… Düşüp kolunu bacağını kıran insanlar… Müteahhitle Belediye arasındaki kavga… Hataylılar canından bezmiş durumda… CHP’li Belediyenin neredeyse bütün işlerinde olduğu gibi uzadıkça uzayan bir imalat… Yıllarca dayanacak denilen ama şimdiden kırık dökük, yamuk yumuk hale gelmiş, yaklaşık 20 milyon liralık bir kaldırım macerası ve garabet… Sonra da Aziz Bey klasiği, müteahhit suçlamaları… Bu müteahhitleri Aziz Bey seçmiyor muydu? Suçu bunlara atmak ne kadar ahlaki?
60 yaş kartı ayrı bir serüven. CHP’li Belediye baktı ki bu işin altında kalacak, çözüm yoluna gitmek zorunda kaldı. Kendilerine kalsa asla böyle bir yola gitmeyeceklerdi. Hem sevgili İzmirlilerin hem de başta İzmir milletvekili İlknur Denizli olmak üzere Ak Parti mensuplarının gayretleriyle konuyu yeniden ele almak zorunda kaldılar. Ankara modelini uygulamak ancak bu baskılardan sonra akıllarına geldi. Aslında bu süreçte, Ak Parti’ye karşı eline iyi bir fırsat geçirdiğini düşünen, yaşlılar üzerinden siyaset niyetindeki CHP’li belediyenin tutmayan stratejisini izledik. Tutmayacağı açıktı çünkü İzmir yaşlısına da gencine de sahip çıkar, hakkını hukukunu korur. Sonuç: 60 yaş kartı yeniden geliyor, CHP ve Aziz Başkana rağmen…
İzmir krizlerle değil, EXPO2020 ile çalkalanmalı…