Ak Parti’nin geleneksel hale getirdiği istişare toplantılarının 23’üncüsü, geçtiğimiz hafta sonu Ak Parti’yi Afyon’da bir araya getirdi. Güral Otelin harika atmosferi ve hizmet anlayışı, Ak Partililerin eşleri için de bulunmaz bir fırsattı. Otel içindeki Kütahya Porselen indirim de yapınca hücuma uğradı. Bir ara sohbet ettiğimiz tesislerin sahibi Nafi Güral, “Biz bu gidişle Kütahya Porselene alış verişe gelenlere oteli promosyon olarak teklif edeceğiz galiba” dedi.
Ahmet Davutoğlu duygu yüklü bir açış konuşması yaptı. Ak Parti yürüyüşünün kökenini Hz. İbrahim’in tevhid anlayışına kadar uzatan Başbakan her birinin farklı özelliklerini hatırlatarak Hz. Musa’yı, Peygamberimizi, Hz. Hüseyin’i, Hazreti Mevlana’yı, Ahi Evran’ı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Horasan erenlerini ve dolayısıyla Osman Gazi’yi, Gandi’yi, Malcolm X ve Martin Luther King’i ve nihayet Mandela’yı saydı. İstiklal Harbi’ni yürüten kadroyu da unutmadı.
Davutoğlu, “Ak Parti’nin yürüyüşü tek bir kişinin yürüyüşü olmadığı gibi, tek bir kişinin zayıf omuzları üzerinde yükselecek bir yürüyüş değil” diyerek işbirliğinin önemini vurguladı.
Konuşmasındaki vurgulardan birisi de vesayetçi anlayışlara dairdi.
Önce cuntaların ve darbecilerin vesayet anlayışına yüklendi.
Sonra bürokratik vesayete ve paralel yapılara dokundurdu. Bürokrasi içine bilinçli şekilde yerleşen, hakkı hukuku değil kendi şakirtlerini gözeten, yargıda ve emniyette örgütlenen paralel yapılanmayı anlattı.
Afyon toplantısı başlamadan çözüm sürecinin getirdiği umudun ve bölgedeki son gelişmeler sebebiyle ortaya çıkan endişelerin tartışılacağı belliydi. Özellikle bölge milletvekilleri şimdiye kadar şahit olmadığım ölçüde dolu ve gergindi. Çözüm sürecinin akamete uğramasından duydukları kaygı yanında 6-7 Ekim kalkışmasının zihinlerine çalmak istediği düğümle cebelleştikleri açıktı. Afyon buluşmasından önce Başbakan’ın yedi bölgenin milletvekilleri ile yaptığı kahvaltılı toplantılarda bu halin kıvılcımları zaten çakmıştı.
Sanırım Başbakan da Afyon’a bu havanın hâkim olacağını biliyordu ki açış konuşmasında üçüncü vesayet türünü, Kobani bahanesiyle gelişen olaylar ekseninde ele aldı: “Son Kobani olaylarında gördüğümüz, ‘üniter devleti kabul ediyoruz, çözüm sürecine saygılıyız’ dedikten sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da vergi görünümü altında haraç toplamaya ve mahkeme kurmaya kalkanlar, bir belediyenin yanında paralel bir başka belediye kurmaya çalışanlar var ya, işte bunlar da bir başka paralel yapılanmadır, bunlara da izin verilmeyecek. Hepimizin üzerinde hassasiyetle durduğu temel prensip kamu düzenidir. Türkiye özgürlükler ülkesidir, ama özgürlüklerle birlikte güvenliğin tehdit edilmediği bir kamu düzenine dayalı bir hukuk devletidir.”
Kamu düzeni, Davutoğlu’nun üzerinde ısrarla durduğu bir kavram. Bölgede kamu düzenini sağlamakta çekilen güçlük, Afyon’da kendisini şiddetle belli etti. Üç paralel oturum vardı: Çözüm süreci, ekonomik durum ve dış politikadaki gelişmeler. Ben görevim icabı dış politikadaki gelişmelerin tartışıldığı salondaydım ama aklım çözüm sürecindeydi. Sonradan öğrendim ki bu salon tıklım tıklım dolmuş. Beşir Atalay’ın yönettiği oturumda 50 civarında arkadaşımız söz alarak hem kendi görüşlerini ortaya koymuşlar hem de Efkan Ala ve Yalçın Akdoğan’ı soru yağmuruna tutmuşlar. ‘Alan hâkimiyetini kaybettik mi kaybetmedik mi’tartışması da burada zuhur etmiş.
Bu alan hâkimiyeti konusunda bölge milletvekillerinden bir arkadaşım bana yedi sekiz ay kadar önce yaşadığı sıkıntıları anlatmış ve bunun tehlikeli şekilde geliştiğini söylemişti. O gün ben bu arkadaşıma“Abartıyor olmayasın, böyle bir şeyi sadece sen söylüyorsun, başkasından duymuyoruz” demiştim. Ne kadar haklıymış…
Alınması gereken tedbirler de masaya yatırıldı. Bölgedeki vali ve kaymakamların kamu düzenini sağlamak için daha gözü kara davranmalarını isteyen ne çok milletvekili vardı… Bölgede dağıtılan sosyal yardımlardan yararlananların kendileri ya da aile fertlerinden birisi şiddet içeren sokak gösterilerine katılırlarsa yardımın derhal kesilmesi gerektiği de çok konuşuldu.
Davutoğlu’nun Ak Parti’yi kuran kadro ile yaptığı toplantıda da hem uzun vadede yapılması gerekenler hem de yukarda saydığım hususlar ele alındı. Davutoğlu, her kurucu üyeyi dikkatle dinledi, bir araya gelmekten duydukları memnuniyeti izhar ederken gözyaşını tutamayanlara şahit oldu. Burada ben de söz aldım Çözüm sürecine ilişkin görüşlerimi ve Ak Parti’nin il ve ilçe kongrelerine tek adayla gitme kararının gözden geçirilmesini, bunun bizim demokrat tavrımızla bağdaşmadığını dile getirdim.
Pazar günkü görüşmelerde de Başbakanın kapanış konuşmasında da çözüm sürecine vurgu vardı: “Kamu düzeniyle, çözüm süreci arasında bir tür ikilem oluşturmaya çalışanlara fırsat verilmeyecek. Ne çözüm süreci bahane edilerek kamu düzeninden taviz verilebilir, ne de kamu düzeni provoke edilmek suretiyle çözüm süreci akamete uğratılabilir.”
Ümit de çok endişe de… Ne dersiniz sizce ‘ümit gemisi’ demir aldı mı?