Her zaman söylüyoruz, büyük ülkelerin büyük sorunları olması normaldir. Bu sorunların üstesinden gele gele daha da büyür büyük milletler. Önemli olan sorunların üstüne giderken selim akılla hareket etmek ve geçmişten dersler çıkarabilmektir. Sadece günü değil geleceği de düşünmektir büyük ülkelerin işi.
Hiç kuşku yok ki uzun zamandır bizi uğraştıran en önemli sorun Kürtlere dair olanıdır. Şimdi Kürt sorununda yol almak için önümüzde bir fırsat var.
Öyle görünüyor ki şöyle ya da böyle Meclis’in önüne bir Anayasataslağı gelecek. Bu taslağın bütün partilerin ortak metni olarak gelmesi biraz zor. Bu durumda Ak Parti’nin Anayasa teklifini tartışmaya başlamamız mukadder.
Bir hakkı teslim adına söylememiz gerekir, Kürt sorununda Ak Parti döneminde alınan yol hiç de küçümsenecek gibi değildir. Demokratikleşme adımlarının pek çoğu aynı zamanda Kürt sorununa dair pek çok iyileştirmenin de adıdır.
Yıl 2006 idi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde, İngiliz parlamenter Lord Russel-Johnston tarafından “Kürtlerin Kültürel Durumu” konulu bir rapor hazırlanması kararlaştırılmıştı. Raportör Irak, Suriye ve İran’daki Kürtlerin durumunu da inceleyecekti ama oralara güvenlik kaygısıyla gitmedi. Dolayısıyla Rapor Türkiye ile sınırlı kaldı. Bu Raporda Kürtçe kurslarına verilen izin ve devlet radyo ve televizyonlarında Kürtçe yayınların varlığı önemli bir ilerleme diye sunuluyor, özel radyo ve televizyonlarda Kürtçe yayınların başlamasından da sitayişle bahsediliyordu. Rapora yansımayan bir husus vardı. Raportörle çok tartıştığım için bir gün bana “sen Türkiye’de kütüphanelerde Kürtçe kitap bulundurmanın yasak olduğunu biliyor musun?” dedi. Şaşırdım. Türkiye’ye döner dönmez Kütüphaneler Genel Müdürü Doç. Dr. Ahmet Arı’yı aradım. “Doğru mu” dedim, “evet” dedi. Kendi kendime “Türkçe kitabı kaç kişi okuyor da Kürtçe kitap bulundurmayı mahzurlu biliyoruz ki”demekten kendimi alamadım. Bir Şeyh Galib uzmanı olan Ahmet Arı’nın da gayretleriyle bu yasak o zaman kalktı. Benim gayretlerimin hatırına da Lord Russel-Johnston bu utanç verici yasaktan raporda bahsetmedi.
Şimdi ulus devlet anlayışından kurtulmuş bir Anayasa yapma fırsatı var Ak Parti’nin önünde. Unutmayalım ki Kürt sorununun kaynağı ve çözümün önündeki en önemli engel bu ulus devlet anlayışıdır. Bu anlayış hem eldeki Anayasada mevcuttur, hem de Kürt sorununun bir terör meselesi olarak yansımasına yol açan PKK’da mevcuttur.
Her ne kadar İmralı Notları adlı belgede Abdullah Öcalan ulus devlete karşıymış gibi duruyorsa da (s.447) dile getirdiği bazı hususlar için Sırrı Süreyya Önder “Başkanım, bu demokratik ulus çözümünü ve Önderlik kurumunu bazı şeyler netleşsin diye sormak istiyorum. Siyasal yapılanmada ellinin üzerinde kurum var. Bütün bu kurumlar ulus devlete reddiye fikrine sahipler, ama ulus-devlete göre planlanmışlar. Bu işin içinden nasıl çıkacağız?” (s.318) demektedir.
Karar gazetesindeki bir habere göre Başbakan Davutoğlu yeni Anayasada yer alacak önemli bazı noktaları açıklamış. Benim gördüğüm kadarıyla Kürt sorununun çözümüne ilişkin hususlara ilişkin bir şey yok bu açıklamada. Sanırım Davutoğlu bu konuda tam bir karara varmadan açıklama yapmak istemiyor. Oysa Cumhuriyetin kuruluşundan beri süregelen ve 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleriyle pekişen ulus devlet uygulamalarından kurtulmadıkça Kürt meselesinin çözümüne ilişkin adımlar güdük kalmaya mahrumdur. Bu bakımdan yeni Anayasa faaliyeti önemli bir fırsattır. Davutoğlu’nun şu sözleri önemli: “Yazım, kültür, dil itibariyle sıfırdan bir Anayasa, felsefesiyle farklı bir Anayasa hedefliyoruz. O felsefeyi bulana kadar çalışacağız. Özgürlükçü niteliği ve insan onuru öne çıkacak bir Anayasa yazmamız lazım.” Bu sözlerin Kürt meselesi açısından biraz kapalı kaldığını ama ümit verici olduğunu söylememiz lazım. ‘O felsefe’ biraz açıklanmaya muhtaç değil mi?
Yeni Anayasa ve ulus devlet kaygısını taşıyan yalnız ben değilim. Yeni Şafak yazarı Müfit Yüksel de aynı kaygıda: “Ulus devletten ortak devlete doğru bir gidiş olması lazım. Ortak devlet derken herkesi kapsayan/kucaklayan, anadil dahil tüm temel kimlik haklarını garanti altına alan az ve öz bir Anayasayı yazmak lazım.”
Yeni Anayasada başkanlık kadar önemli bir husustur ulus devlet meselesi.
Bu meseleye çok takıldığımı söylüyor bazı dostlar. Ne yapayım, Büyük Leyla Hanım’ın güftesini besteleyen Zekai Dede’nin şarkısı bakın ne diyor: Söyletme beni cânım efendim, kederim var.