15 Temmuz’un tarih seyrimizde keskin bir dönüm noktası olacağı belli. Darbe teşebbüsünün başarısız olması 15 Temmuz’un keskin bir dönüm noktası olmasına mani değil.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Ak Parti’nin 15’inci yıl töreninde video konferans yoluyla yaptığı konuşmada buna işaret ediyor ve bakın ne diyor: “Artık 15 Temmuz öncesi gibi davranamayız. En başta cumhurbaşkanı olarak ben davranamam. Aynı şekilde, Türkiye’nin son 14 yılının sorumluğunu üstlenmiş iktidar partisi olarak, Ak Parti böyle davranamaz. Muhalefet partilerinin de aynı anlayışta olduğuna bu süreçte şahit oldum, inanıyorum. Sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, meslek örgütlerinin, farklı meşreplerin, ekollerin temsilcisi tüm grupların da aynı anlayışta olduğunu ümit ediyorum”
Cumhurbaşkanımız bu sözleriyle neyi kastetti sizce? Bundan sonra kutuplaştırmayı bırakmaya mı davet etti acaba herkesi? Kendisi de bundan sonra kutuplaştırma yerine uzlaşmadan yana mı olacak? Doğrusu ben böyle anladım. Aslında 7 Ağustos Yenikapı Kongresi de bu anlayışı öne çıkarıyordu. ‘Yenikapı Kongresi’ diye bilerek söyledim. Yenikapı’da yapılan konuşmalar katılan herkesin alkışlarıyla karşılandı. Orada şimdiye kadar görmediğimiz bir uzlaşma havası hâkimdi.
Tayyip Erdoğan, Ak Parti’nin esas fonksiyonunu bir medeniyet meselesi olarak koydu ortaya ve şöyle dedi: “Bu parti 15 yıllık bir parti olabilir, ama bu partinin ve mensuplarının medeniyet davası bin dört yüz yıllık kadim bir davadır. Bu parti ve mensupları Anadolu coğrafyasında bin yıldır verilen mücadelenin bugünkü temsilcileridir. Ak Parti’yi var eden ve yaşatan ruh, İstanbul’un Fethi’nden Çanakkale’ye, İstiklal Harbi’nden 15 Temmuz’a kadar bu milletin iftihar vesilesi tüm dönemlerinin ruhudur.”
Ak Parti, 2001’de kuruldu. Kurucuları arasında ben de vardım. Zor zamanlarıydı Türkiye’nin. İnsanımızın kendine olan güveni sarsılmıştı. O günlerde iyiye giden hemen hiçbir şey yoktu. Ak Parti hükümetlerinin temin ettiği en hayati husus bu güven meselesiydi. Oysa coğrafyamız, geleneklerimiz, tarihten gelen birikimimiz bize büyük sorumluluklar yüklüyordu. Ak Parti işte bu potansiyeli harekete geçirdi. Ak Parti kadrolarının verdiği teminatla insanımız kendine olan güvenini yeniden tesis etmiş oldu. Sonra gerisi kolayca geldi.
Ak Parti’nin 15’inci yıl töreninde konuşan Cevdet Yılmaz, Davutoğlu, Gül, Erdoğan ve Yıldırım da bu noktayı belirtmeden geçemediler. Geniş bir katılım vardı törene.
Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Ak Parti misyonunun Türkiye ile sınırlı olmadığını, “Sadece ülkemizin değil tüm mazlum milletlerin umut ışığı olan Ak Parti, zamanla bir dünya markasına dönüştü, ilklerin partisi oldu. Sadece ülkemizin değil insanlığın siyasi tarihinde şan ve şerefle yerini aldı” diyerek belirtti.
Elbette kürsüye çıkanların en önemli gündem maddesi 15 Temmuz saldırısıydı. Ahmet Davutoğlu, iki noktaya özellikle parmak bastı. İlki uluslararası camiaya yaptığı çağrı idi. “Gün sınav günüdür. Demokrasiye inanıyorsanız, bir milletin kendi iradesiyle kendi geleceğini belirleyeceğine inanıyorsanız darbeye karşı bizim yanımızda net tavrınızı almak durumundasınız” İkincisi Amerika’ya seslenişiydi: “Bu çetenin elebaşını Türkiye’ye, adaletin huzuruna çıkarmak üzere, teslim etmek durumundasınız.”
Abdullah Gül, her zaman ama özellikle zor zamanlarda Ak Parti’ye destek olan isimlerden. 15 Temmuz gecesi televizyonlarda onun darbe teşebbüsü karşısındaki öfkeli halini görenler “bu, O mu?” demekten kendilerini alamamışlardı. Darbecilere ne kadar kızgın olduğu onun bu tavrından anlaşılıyor ve insanlarımız daha büyük bir şevkle meydanlara akıyordu.
15’inci yıl törenlerinde hem kurucusu olduğu Parti’nin başarılarını anlatırken hem de geleceğe ilişkin görüşlerini açıklarken sakindi.
Törene katılan herkesin dikkatini çeken uyarıları şu cümlelerle dile geldi: “Gerek dini bir cemaat olsun, gerek ideolojik bir grup, gerek siyasi bir yapı olsun, eğer herkes aklını fikrini bir kişiye emanet ederse sonu böyle olur. Onun için Allah herkese Kur’an-ı Kerim’de ‘akletmez misiniz’ diye hitap ediyor. Herkesin aklını, fikrini, muhakemesini muhakkak ortaya koyması ve yeri geldiğinde bunları konuşması gerekir. Böyle olmazsa bir de bu yapılar şeffaf olmazsa bu şekilde gördüğümüz gibi gizlilikler olursa Türkiye Müslümanlığında hiç görülmemiş şekilde takiye yapılırsa iki yüzü olursa biri iyi bir yüz, biri böyle karanlık yüz olursa neticede toplumların, ülkelerin başına bu tip felaketleri getirirler. Çok şükür ki bu karanlık sayfa açılmadı.”
Aslında bu cümlelerde ortak akla vurgu vardı. İrade ve aklı kimseye teslim etmemek vardı. Her iş ve eylemde şeffaflığa vurgu vardı. Elbette ahlak ve dürüstlüğe de…
Abdullah Gül’ün bir de gelecek öngörüsü öne çıktı. Ak Parti’nin yapması gerekenleri şöyle sıraladı:“Bir ay önce karanlık insanların yaşattığı bu rezil, utanç verici, tarihe kara lekelerle geçecek durumdan başta Başbakan ve arkadaşlarımız, siz çıkaracaksınız Türkiye’yi. İnanıyorum ki Türkiye’nin önünü, öngörülebilir yapacaksınız. Herkesin içeride ve dışarıda güvenini kazanacaksınız. Kısa süre içinde Türkiye’yi bu ortamdan çıkartacağız. Bir taraftan haydi sokağa deyince herkes çıkacak ama her gün böyle geçmez.”
Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım uzun bir konuşma yaptı. Benim dikkatimi çeken konuşmanın geleceğe ilişkin vurgularıydı. Vaktiniz varsa bu konuşmayı Ak Parti’nin internet sitesinden ya dinleyin ya da okuyun.
Ak Parti’yi milletin partisi olarak niteleyen Yıldırım, 15 Temmuz’da yaşadığımız felaketin izlerini yok etmeye kararlı görünüyor. Şu cümleler onun: “Demokrasimizi çok daha geliştireceğiz. Dünyayla daha çok bütünleşeceğiz. Ekmeğimizi, aşımızı daha da büyüteceğiz, refahı daha adilce paylaşacağız. Her türlü ayrımcılığın, hukuksuzluğun karşısında dimdik duracağız. İstisnasız her vatandaşımızın hukukuna sahip çıkacağız. Teröristleri temizlerken, yaşla kuruyu birbirinden ayıracağız. İntikam duygusuyla hareket etmeyeceğiz, adaleti tecelli ettireceğiz. Milletle devletin arasına giren vesayet odaklarına asla geçit vermeyeceğiz. Türkiye’nin gücüne güç, itibarına itibar katacağız.”
Ak Parti dün dünyaya açıktı. Yarın da öyle olmak zorunda. Büyük zorluklar var önümüzde. Ama ümitvar olmaya devam etmeliyiz.