15 Temmuz darbe teşebbüsü herkesin ayarlarını bozdu. Siyasiler neredeyse sadece FETÖ ile yatar kalkar oldular. Haksızlar mı? Hiç de değil… Siyaset yaparken toplumun her kesimiyle temas kaçınılmazdır. Kim nereden bilebilirdi ki bir güruh çıkacak ve işi darbeye kadar götürecek…
Bürokrasi zaten zorla iş yapıyordu. Şimdi FETÖ’cü damgası yerim diye kılını kıpırdatmıyor. Kıpırdatsa bile kendini garantiye alacak ve adını FETÖ savara çıkaracak adımları kolluyor. Etkili ve yetkili bürokratlar almışlar ellerine kılıcı, önlerine gelene sallıyorlar. Bunu da FETÖ ile mücadele diye satmaya kalkıyorlar. Bir sürü sıradan memur FETÖ ile ilişkili diye atılırken siz kaç tane üst düzey bürokrat duydunuz FETÖ sebebiyle atılan? Sanki vaktiyle bu hainlere yapılan kıyaklara sıradan memurlar imza atmışlar gibi. Ben en azından İzmir’de bu hainlere yapılan tahsisleri saysam dudağınız uçuklar. Yine de bu bürokratlar işbirlikçidir demiyorum, böyle bir iddiada bulunamam. Sıradan memurları işbirlikçi diye atmak açıkça Ak Parti’ye kurulan tuzaktır. Tayyip Erdoğan’a kurulan tuzaktır. Binali Yıldırım’a kurulan tuzaktır.
Yerel yöneticiler eski dostları arasından FETÖ’cüleri ayıklamakla meşgul. Bu hainlerin işi darbeye değilse bile her şeyi istismara vardırabileceklerini önceden kestirerek kendilerini ikaz edenleri dinlememekle ne kadar yanıldıklarını dizlerini döğe döğe anlatıyor olmalılar.
Yargı ölçüyü hepten kaçırmış vaziyette. Ayarı en çok bozulanların başında geliyorlar. Evet, bana da sorarsanız bu FETÖ’cüler her türlü cezayı hak ediyorlar. Eskilerin yağlı değnek çekmek diye bir tabirleri var. İş bana kalsa daha ağırını yaparım. Ama hukuk kurumu böyle hareket edebilir mi? Bugün insanları ortada sağlam deliller olmadan tutukluyorsunuz… Peki, yarın dava açarken ne yapacaksınız? Diyelim ki açtınız, hüküm de tesis ettiniz. Fakat bunun yarınları yok mu? Eğer Türkiye kabuğuna çekilmeyecek ve uluslararası camiadaki saygın yerini koruyacaksa uluslararası kurumlarla da münasebetlerini devam ettirmek zorunda. Geleceğimize bugünden bomba atmayalım. Yarın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Lahey Adalet Divanında ve benzeri yerlerde Türkiye’nin başı niye ağrısın.
Şu işi adam gibi götürmek ve asıl darbecileri hesaba çekmek varken 15 Temmuz davalarını sulandırmanın ne âlemi var? Ben daha önce de yazdım burada, 100 bin kişi birden darbeci olamaz. Ergenekon davalarının nasıl sulandırıldığı ortada değil mi? Bal gibi darbe planları yapanlar bu aymazlık yüzünden şimdi herkese akıl satmaya kalkmıyorlar mı?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın hassasiyeti yargı ve bürokrasi tarafından anlaşılsa sorun kalmayacak.
Dedim ya her kesimin ayarı bozuldu diye… Başta benimki… Şu 15 Temmuz işinden başka bir şeye yoğunlaşmakta öyle güçlük çekiyorum ki… Birkaç gün evvel baktım, elime aldığım her kitabı yarım bırakmışım şu aralar…
Yine de halime şükür. Çünkü kendimi kaptırdığım ve 15 Temmuz’u falan unuttuğum bir meşgalem var. Yeniden hocalığa döndüm Üniversitede. Öğrencilerim var. Neredeyse 15 yıldır elime almadığım ders kitaplarını yığdım masama. Mühendislik kitapları satan bir kitapçıya gittim. Aç kurtlar gibi önüme ne çıkarsa aldım. Sonra da Üniversitenin kütüphanesinin yolunu tuttum. Kitapçıda bulamadıklarımı emaneten odama taşıdım. Bir de internette gezintiye çıktım, dünyanın önemli üniversitelerinde benim verdiğim dersi nasıl anlatıyorlar, baktım. Bunlara gömülünce 15 Temmuz falan gelmiyor aklıma. Artık bir sorumluluğum var. İşimi en iyi şekilde yapmalıyım.
15 yıl önceki notlarımı aramadım dersem yalan olur. Fakat onları muhafaza etmemiştim. Sebebi açık. Ben 2002’de ayrılırken Üniversitelerde 28 Şubat havası bütün ağırlığıyla devam ediyordu. Haksızlık ve zulmün bini bir paraydı. Bir daha dönmem ben buralara demiştim. Onun için de matematik ve makine teorisi ile ilgili temel üç beş kitap dışındaki bütün notlarımı genç arkadaşlarıma bırakmıştım. Biraz büyük konuşmuşum galiba. Aslında benim tavrımın büyüklenmekle ilgisi yoktu. O zamanki anlayışa idi tepkim. Fakat demek ki yine de ihtiyatı elden bırakmamak gerekiyormuş. Temel’in hesabı, “bu bana ders olsun”.
28 Şubatçıların Üniversitedeki maşası YÖK Başkanı Kemal Gürüz’dü. Hazret bugünlerde “Aklımdan Başka Silahım Yok ki! – Hatırladıklarım, Düşündüklerim ve Değerlendirmelerim” adıyla bir kitap çıkarmış. Henüz okumaya vaktim olmadı ama Hürriyet’te İsmet Berkan’ın konuyla ilgili iki yazısı çıktı. İsmet Berkan’ın sorularına cevap verecekler olacaktır. Ben burada sadece İsmet Berkan’ın övgüler yağdırdığı hür düşünceye düşmanlığıyla maruf Kemal Gürüz’ün hür düşünceyi boğmakla itham ettiği Gazali’yi anlamasının mümkün olmadığını söyleyeyim.
Bundan bir yıl evvel burada çıkan bir kitap tanıtım yazısında bu konuya dair şunları yazmışım: “Bir başka tarih ve felsefe hocası Dücane Cündioğlu’nun da Kapı Yayınları’ndan çıkmış bir kitabı var masamda. ‘Keşf-i Kadîm-İmam-ı Gazâlî’ye Dâir’, bu büyük mütefekkir hakkındaki yanlış kanaatleri ve kasıtlı yorumları ele alan bir eser. Şu satırlar bu kitaptan: ‘İmam-ı Gazalî’nin felsefeyi, hür düşünceyi yıktığına/ boğduğuna ilişkin söylencelerin hiçbir bilimsel dayanağı olmaması bir yana, onun, müsebbibi olduğu söylenen gelişmelerin bir kısmı doğru değildir, bir kısmı ise olumsuz değildir’”.
Üniversitede mutluyum ben ama aklım hep 15 Temmuz’un yol açtığı karmaşada…
Bir de başım Molla Kasım’la dertte bugünlerde. Hazret ikide bir bana gaiplerden seslenip Maide Suresinin 5’inci ayetini hatırlatıyor: “Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin.”
Ayarlarınıza mukayyet olun…