“Avrupa Konseyinde neler oluyor” başlıklı bir önceki yazıda, Konseyde Türkiye’nin yeniden denetim sürecine alınması için yürütülen çalışmaları dile getirmiş ve bunun önlenmesinin niçin çok gerekli olduğunu izah etmeye çalışmıştım.
Avrupa Konseyinde muhtelif komisyonlar vardır. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü söz konusu olduğunda bunların en etkili olanları Siyasi İşler ve Demokrasi Komisyonu (Political Affairs and Democracy Committee), Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu (Legal Affairs and Human Rights) ile Denetim Komisyonudur (Monitoring Committee). Denetim Komisyonu, Venedik Komisyonu ile sıkı bir işbirliği içinde çalışır.
Bir önceki yazıda Siyasi İşler Komisyonu bünyesinde oluşturulan bir alt komisyonun Türkiye’nin yeniden denetim sürecine alınmasını öneren raporunu ele almıştım.
Bu yazıda önce Venedik Komisyonu bünyesinde hazırlanan bir rapordan söz etmek istiyorum. Venedik Komisyonundan bir heyet 3-4 Kasım 2016 tarihinde Türkiye’yi ziyaret ediyor. Pek çok görüşme yapıyor. Hem iktidar ve muhalefet temsilcileriyle hem de sivil toplum ve medya temsilcileriyle temas ediyor. Bu rapor Olağanüstü Hal kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerden yola çıkarak Siyasi İşler ve Demokrasi Komisyonunun raporundakine benzer eleştiriler getiriyor. Venedik Komisyonu 9-10 Aralık tarihli oturumlarında bu rapora onay veriyor.
Raporda olağanüstü hal ilanını normal bulmakla birlikte kapsamın çok geniş tutulduğundan bahisle Avrupa normlarının ötesine geçildiğine dair kaygılar dile getiriliyor. Bu konuda parlamento ve yargı denetiminin mevcut olmayışı da bir not olarak ilave edilmiş.
Toplu işten çıkarmalar Komisyonun dikkatini çeken ve kaygılandıran konular arasında. Hak arama sorunu da Venedik Komisyonunun ele aldığı konulardan biri olmuş.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyinin Türkiye daimi raportörleri Ankara’daydı. Bilindiği gibi Türkiye şu anda Avrupa Konseyinde denetim sonrası süreç içinde. Raportörler Norveç’ten Ingebjørg Godskesen ile Estonya’dan Marianne Mikko. Bunlar zaten 12 Aralık tarihli bir bilgi notu ile Denetim Komisyonunu 15 Temmuz ihaneti ile ilgili bilgilendirmeye çalışmışlar ama daha çok kaç kişi tutuklandı, ne kadar medya organı kapatıldı, işten atılanlar ne kadar gibi noktalar üzerinde durmuşlar. Şimdi bu iki parlamenter 9-13 Ocak arasında denetim sonrası süreç kapsamında yeniden Ankara’ya gelmişler.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin internet sayfasında bu konuda bir haber var. Bu parlamenterlerin ziyaretinden söz ediyor. Ziyaret sonunda bir rapor hazırlanacağı kesin. Henüz göremedik bunu. Muhtemeldir ki 23 Ocak’ta başlayacak kış oturumuna yetiştirecekler. Haberde raporun ipuçları var.
Önce 15 Temmuz dolayısıyla her türlü teröre karşı olduklarını belirtiyorlar ve Türkiye ile dayanışmaya devam edeceklerini vurguluyorlar.
Daha sonra Türk Halkının kendi yönetim sistemine karar verme hakkı olduğunu belirterek sözü Anayasa değişikliğine getiriyorlar. Demokratik bir toplumun köşe taşları olarak niteledikleri üç hususa çok önem verdiklerini ısrarla tekrarlıyorlar: Denetim ve denge, güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı… Bunların Avrupa Konseyinin ortak normları olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyorlar. Bu değişiklikleri dikkatle izleyeceklerini de haberin başlığına taşımışlar.
Anayasa değişikliğine ilişkin ilginç bir yazı kaleme alan 25’inci dönem Ak Parti İstanbul Milletvekili hukukçu Prof. Osman Can da benzer noktalara temas etmişti. Osman Can, yazısına koyduğu “Anayasal düzenin temel tercihlerine dokunulmuyor” başlığı ile teklifte aradığını bulamadığını hissettiriyor bize.
Benim anladığım şu: Siyasi İşler Komisyonu, Venedik Komisyonu ve Denetim Komisyonu birer raporla görüşlerini açıklamış olacaklar. Bunlar ilgili Komisyonlar aracılığıyla Genel Kurula sunulacak. Genel Kurul öncesi Komisyon oturumlarında ne tür tartışmalar yaşanacağını da kestirmek zor değil. Bu komisyonlar raportörlerin kanaatlerine çok önem verirler. Eğer raportörler Türkiye yeniden denetim sürecine alınsın derlerse hayır diyen bir bizim heyet olur bir de belki Azerbaycan heyeti… Bizim heyetteki CHP’li üyeler ne yapar, onu bilemem. Türkiye’nin yeniden Konsey’in denetim sürecine dâhil edilmesini onların da memnuniyetle karşılayacaklarını sanmam.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin 23 Ocakta başlayacak oturumlarında Türkiye’deki demokratik sistemin işleyişi konusunda bir acil oturum talebinde bulunulacağı da anlaşılıyor.
Buraya kadar sadece olan biteni sıraladım. Şimdi Türkiye’nin önünde iki yol var. “Avrupalılar bildiklerini okusunlar, biz de bildiğimizi okuyalım” demek bu yollardan biri.
Sonuçlarını bilerek bu yolu tercih etmek bir seçenek elbette… Fakat böyle davranmakla demokrasi iddiasından vaz geçmiş olmak gibi bir tercihte bulunduğumuzu da bilmeliyiz. Türkiye böyle bir tercihte bulunamaz. Şunu biliyoruz ki refah ve zenginlik, huzur ve istikrar demokrasi ile mümkün. Dış dünyaya kapılarımızı kapatmak aklımızdan bile geçmemeli. Türkiye her alandaki muazzam potansiyelini daha akıllıca ve belki ortak aklı daha çok kullanarak harekete geçirmek zorunda…
İkinci yol bütün güçlüklerine rağmen demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü yolunda yürümeye devam etmek… Bunun ne kadar zor hale geldiğini görmemek mümkün mü? Avrupa Konseyini iyi tanıyan Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu öncülüğünde yürütülecek bir çalışma ile Avrupa Konseyindeki tehlikeyi bertaraf etmek mümkün olabilir.
Avrupalılar aferin desin diye bir şey yapmak zorunda değiliz. Kendi geleceğimizi düşünerek atmalıyız adımlarımızı. Dövizin fırladığı, işsizlik rakamlarının ürkütücü hale gelmeye başladığı, ekonomide çarkların yavaşladığı şu sıralarda atacağımız demokratikleşme adımları geleceğimizi aydınlatabilir. 15 Temmuz havasından çıkmak gerekiyor artık. Hamasete değil hakikate odaklanmalıyız. Bu milletin sağduyusu ve irfanı FETÖ’nün tuzaklarını bozmaya muktedirdir.
Millet olarak çok zor dönemlerimiz oldu tarihte… “Bu da geçer ya huu…” deyip teselli arayalım mı?