Tarih çizgimizin önemli dönemeçlerinde biridir 15 Temmuz. Millet olarak basiret sahibi olmakla övünsek yeridir. Böyle bir alçaklığı boşa çıkartmak için sadece basiret sahibi olmak yetmezdi, eskilerin tabiriyle sür’at-i intikal sahibi olmak da gerekiyordu. Durumun vahametini çabucak kavrayıp müdahil olmak icap ediyordu. Bunu başardık. Cumhurbaşkanımızın meydanlara çıkalım çağrısının ne kadar çabuk karşılık bulduğu hepimizin bildiği bir husus.
15 Temmuz’da bizi felaketten koruduğu için Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Bu durum biraz deprem felaketine uğrayanların halini andırıyor. Bir sonraki depreme hazırlıklı olmayanların daha büyük yıkımlarla karşılaşması muhtemel değil midir? Şimdi bizim de acaba 15 Temmuz’a hangi ihmalin sonucu geldik diye akıllı uslu çalışmalar yapmamız gerekiyor. Ortadaki zaafı sadece bir yerlere yıkmak yanlış olur. Ne sadece siyaset kurumunun, ne sadece güvenlik birimlerinin, ne sadece sivil toplumun, ne de diyelim sadece ilim adamlarının hatasıdır bu vaziyet. Toplum olarak bir yerlerde yapılan bir yanlış var ve hepimiz sorumluyuz.
Şimdi böyle bir felaketin bir daha yaşanmaması için ne yapmalıyız diye düşünmenin, araştırmanın ve çabalamanın tam vaktidir. Elbette olay aynısıyla bir daha cereyan edebilir denemez, ama benzer bir durumun meydana gelmemesi için ne yapmalıyız konusu araştırmaya değer bir husustur.
Önce FETÖ gibi bir oluşumu meydana getiren iklimi kaldırmalıyız ortadan. Bir anlamda FETÖ bu ülkedeki ulus devlet anlayışının ve yanlış laisizm uygulamalarının bir sonucu değil midir? Ulus devlet her türlü farklılığı yer altına iten, aykırı bulduğu her tavır ve üslubu korku atmosferinde boğan bir iklimin yaratıcısı değil mi? Üstüne üstlük bu iklim katı bir laisizmle katmerlendirilmedi mi? Yarattığı Kürt sorunu toplum olarak bütün dikkatimizi oraya çekti ve FETÖ benzeri örgütlenmeleri görmezden gelmemize yol açtı.
Yanlış uygulamalar toplumun önemli bir kesiminde büyük mağduriyetler yaratınca sığınılacak liman arayışları da arttı. İnsan fıtratına ve tabiatına aykırı bütün bu yanlışlıkların önemli bir mağdur kitlesi yarattığını söylemek abartı olur mu, bilmiyorum. FETÖ, bunu alabildiğine istismar etti. Pek çok insanımız FETÖ’nün tuzağına böyle düştü. Tehlikeye dikkat çeken sınırlı sayıdaki âkil adamların sesi bu kaos ortamında kayboldu, gitti.
Bu alçakların istismarı eğitim üzerinden olunca kananlar da çok oldu. Ulus devlet anlayışının Türkiye’de en büyük zararı eğitim üzerinden ortaya çıktı dense yeridir. Eğitim bugün hala yazboz tahtası olmaktan kurtulmuş değil, sorumlusu ise ulus devlet ve onun tevhid-i tedrisat benzeri uygulamalarıdır. Ne kadar çırpınırsak çırpınalım, eğitim konusunu halletmeden varabileceğimiz olumlu bir nokta yoktur. Bu konu uzun… Sadece şunu hatırlayalım şimdilik: İlk ve orta öğretimdeki çocuklarımızın fen, matematik, okuduğunu anlama ve benzeri konularda uluslararası sıralamalardaki yerleri hiç de iç açıcı değil. Milli Eğitim Bakanlığı hala müfredat çalışmalarına devam ediyor. Üniversitelerin acıklı halini ise ne ben söyleyeyim ne siz işitin.
Çare ne peki… Tabii ki böyle bir yazıda çok özel çözümler önerecek halimiz yok. Ama genel olarak özgürlük ortamını alabildiğine genişletmek ve baskıları ortadan kaldırmak diye söze başlayabiliriz. Demokrasiyi dilimizden gönlümüze taşımak ya da içselleştirmek…
Adaleti tam tesis etmek… Burada daha önce “Adalet ve Siyaset Dairesi” başlıklı yazıda ele aldığımız hususları tekrarlamayalım. Ancak FETÖ davalarının iyi yürümediğini söylemek zorundayız. Asıl hainleri kaçırmış olmak gibi bir zaafı olur olmaz kimseleri tutuklayarak yok edemeyiz. Lazım olan adalettir. Niyet okuyarak yargılama olamaz. Tutukluluk süresinin çok savunduğumuz insan haklarını ayaklar altına alır bir şekilde kullanılması doğru değildir.
Sırası gelmişken mücerret manada adalet arayanlarla beraber olmayı şahsen ben çok arzu ederim. Ancak CHP’nin adalet arayışında samimi olup olmadığını ispat için daha çok ekmek yemesi gerektiğini de ilave etmeliyim. CHP içinde bu konuda samimi olanlar bulunduğuna ikna olmaya hazırım. Ancak bir parti kimliği ile CHP’nin samimiyetini teste ihtiyacım var.
FETÖ davalarının mağdurlar yaratmakta olduğunu not edelim. Bu çok tehlikeli bir gidiştir. Daha önceleri de vurguladığım gibi Ak Parti’nin altını oymaktır. Üç beş kişinin bir araya geldiği her mecliste bu tür mağduriyet hikâyeleri anlatıldığını bilmeyenimiz yok…
15 Temmuz yaklaşıyor. Türkiye’ye ve milletimize kastedenlere lanetler yağdıralım. Hainlere gereken cezanın adalet dairesi içinde verilmesini de temin edelim. Ama sadece bununla yetinemeyiz.
15 Temmuz travmasını bir an önce atmalıyız üstümüzden. Bu travmanın bizi esir etmesine izin vermemeliyiz. O karanlık atmosferin etkilerinden bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Türkiye çok büyük potansiyele sahip bir ülkedir. Ne FETÖ, ne PKK Türkiye’nin bu büyük potansiyeli harekete geçirmesine mani olacak cüssede değildirler. Yeter ki biz gücümüzün farkında olalım.
Şimdilik, yapmamız gerekenleri bağlı olduğumuz inanç manzumesi ve uluslararası demokrasi standartları çerçevesinde düşünmeli ve ele almalıyız diyerek bitirelim.