BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı demokrasi paketi değişim ve dönüşümdeki sürekliliği ortaya koyduğu için ayrı bir öneme sahip.
AK Parti’nin kuruluşunda ortaya konan Parti Programı’nda, Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme adımlarının ruhu mevcuttur. Programın Giriş bölümünde “Evrensel ölçülerde hak ve özgürlüklere dayalı bir anlayışı tüm alanlara yayacak” bir siyasi programdan bahsedilmesi bunun en açık delilidir.
AK Parti hükümet programlarında da aynı anlayışı buluruz: Şu satırlar Başbakan’ın son hükümet programındaki sözleridir: “Demokrasi açığının geçmişte insanımıza ve ülkemize ödettiği ağır bedellerin farkında olarak, siyaset kurumunun itibar kazanmasını ve demokrasimizin ayıplarından arındırılmasını her zaman temel öncelik olarak ele aldık./ Çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi anlayışıyla bireylerin ve toplumdaki farklı kesimlerin bütün yönleriyle kendilerini özgürce ifade ettiği zeminlerin inşa edilmesini amaçladık. Hiç kimseye yaşam tarzı dayatmadık, tüm inançlara ve yaşam tarzlarına saygıyı ilke kabul ettik./ Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştirilmesi, eksik demokrasiden ileri demokrasiye geçişin tam olarak sağlanması üçüncü dönemde de temel hedefimizdir./ Bu dönemde, milletimizin TBMM’den en önemli beklentisi yeni bir anayasa yapılmasıdır. Hükümet ve AK Parti grubu olarak bu konuda tam bir kararlılık içerisindeyiz.”
AK Parti’nin 2012’deki kongresinde ortaya konulan 63 maddelik 2023 hedefleri arasında da bugün atılan demokrasi adımlarının pek çoğunu bulabilirsiniz. Bu hedeflerin daha bir yıl içinde neredeyse 20’ye yakını için adımlar atılmıştır. Bu da reform çabalarında ne kadar gayret sarf edildiğinin iyi bir ölçüsüdür. 2023 hedeflerinde 63’üncü maddeyi de hatırlayalım mı? “Kuvvetlinin haklı olduğu tezine dayalı uluslararası sistemi sorgulamaya devam eden bir ülke.” Başbakan Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyinin bazı ülkelere veto hakkı tanıyan yapısını sorgularken günlük olayların dışında bir anlayışa dayandığını görüyoruz.
Son demokrasi paketi AB yolunda atılan adımların da devamıdır.
Bu paketle giderilmesi beklenen sorunların hemen hemen tamamı yanlış ulus devlet anlayışı uygulamalarından kaynaklanıyordu. Bu sakat ulus devlet anlayışı da atılan adımlarla artık tarihin tozlu sayfalarına gönderilmektedir.
Burada daha önce çıkan “Algı ve Yanılgı” başlıklı bir yazıda, Türkiye’nin, yaptığı reformlara rağmen otoriter bir rejime sürüklendiğine ilişkin yanlış algıyı yıkmanın bir yolunu bulmak gerektiğini söylemiştim. Bana göre son paket Gezi olaylarının da etkisiyle biraz daha artan yanlış algıyı da ortadan kaldıracaktır.
Reformlardaki süreklilik sadece hükümet edenlerle sınırlı değildir. Türkiye’nin yönetiminde de bu reformlara ilişkin bir kararlılık vardır.
Bunun en canlı örneği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmadır. Cumhurbaşkanı özellikle Türkiye’nin normalleşmesine olan ihtiyacı ve bunu temin için gösterdiği gayretleri vurgulama ihtiyacı duydu. Şu satırlar bu konuşmadan: “Katılımcı, çoğulcu ve özgürlükleri genişleten bir demokrasi anlayışı içinde demokratik reformların gerçekleştirilmesini her fırsatta savunageldim.”
Doğrusu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu konuşması benim için bir ‘siyasette üslup’ dersi gibiydi. Bunu da şu sözlerle müşahhas hale getirdi: “Ülkemizde siyasi tartışmalarla başlayan kutuplaşma, bazen siyasetin ötesine geçebilmekte, kimliklere, inançlara, hassasiyetlere dokunan bir nitelik kazanabilmektedir./ Böyle bir kutuplaşma elbette milletimizin sosyal insicamını bozma tehlikesi taşır./ Aslında kutuplaşmadan uzaklaşan ülkeler normalleşir. Yapılan reformlar ancak kutuplaşmanın yaşanmadığı dönemlerde kalıcı olur, kök salar.”
Türkiye’deki reformların başlangıcında katkısı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül son paketi de övdü: “Son yıllarda demokratik standartlarımızı yükseltmek amacıyla “sessiz devrim” olarak adlandırılabilecek pek çok köklü reform hayata geçirilmiştir./ Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi,
ülkemizin daha kolay ve iyi yönetilir hale getirilebilmesi ancak bu reform ruhuyla mümkün olabilir./ Bu bağlamda, dün Sayın Başbakan tarafından açıklanan ve ülkemizin önemli sorunlarına çözüm getireceğine inandığım yeni adımları da memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu sürecin devam ettirilmesi gerektiğine de inanıyorum.”
Değişim daha ileri bir demokrasiyi, ileri demokrasi daha hızlı bir değişimi doğuruyor…