Bugünlerde göç, göçmenler ve hicret üzerine çok yazılıp konuşuluyor. Allah Resulünün Mekke’den Medine’ye hicret edişinin 1440’üncü yılını idrak etmiş bulunuyoruz. Hicri yılbaşı dolayısıyla yollanan tebriklerde dualarla temenniler birbirini izliyor. Arada bu göçe özgürlük arayışı gibi bir anlam yükleyenler de yok değil.
TÜİK’in yayınladığı Uluslararası Göç İstatistikleri, 2017 adlı rapor Türkiye’den göç edenler arasında gençlerin önemli bir yeri olduğunu gösteriyor. Bu gençlerin eğitim durumlarına ilişkin bir veri bulamadım ben TÜİK’in raporunda. Ancak OECD’nin yayınladığı bir beyin göçü haritasına göre yurt dışında çalışan üniversite mezunlarımızın oranı bir hayli yüksek.
Göç ve beyin göçü konusunda üç yazım var benim. Bunlardan ilki Göç ve Göçmenler adını taşıyor. Hatay’daki bir göçmen kampından izlenimler aktarıyorum bu yazıda. İkincisi Göçler, göçmenler ve Kemal Karpat başlığı altında tarihçi Prof. Kemal Karpat ekseninde birçok göç sorununa eğiliyor. Üçüncü yazı Göç var… derken Türkiye’den giden zenginleri ve iyi eğitim almış gençleri anlamaya çalışıyor ve niçin gidiyorlar sorusuna cevap arıyor. Beyin göçünün ekonomik krizi tetikleyeceğini söyleyen araştırmacılar da var. Öte yandan daha yeni yayınlanan bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile (Madde 1’in son bendi) “Türkiye’nin yabancılarla ilgili göç stratejilerini belirlemek, koordinasyonunu ve uygulamasını takip etmekle görevli” bir Göç Kurulu oluşturuluyor. Yok muydu diye geliyor insanın aklına… Batılılar ne kadar okumuş yazmış Suriyeli göçmen varsa çoktan kaptı…
Bugün üstünde durmak istediğim konu, TÜİK raporu etrafında kaleme alınmış bir yazı bağlamında özgürlükler, gelecek güvencesi ve göç. Yeni Şafak Gazetesinde Yenilirken güzel yenilen ülkelere gidiyorlar… başlığıyla yazmış Faruk Aksoy. Bu yazı benim izlediğim mesaj gruplarında bol bol paylaşıldı. Paylaşanların kahir ekseriyeti de Ak Partililer. Biraz uzun olacak ama önce yazdığı şu satırları okuyalım Faruk Aksoy’un.
Çocuklar gidiyor…
Nereye gidiyor bu çocuklar, niçin gidiyor, kimse bir şey sormuyor mu bunlara?
“Ne istiyorsunuz, neye itiraz ediyorsunuz?” demiyor mu, sizi küstüren, ülkenizi terk etmenize sebep olacak kadar gururunuzu kıran şey nedir, demiyor mu?
Demiyor, çocuklar bir bir gidiyor…
Bu kadar insan FETÖ’cü olamaz, bu kadar insan vatan haini olamaz, bu kadar insan bir yıl içinde sırf eğitim amacıyla yurt dışına çıkmış olamaz.
İşin içinde başka iş var, herkes ne yaşadığını, ne gördüğünü kendisi biliyor.
Genç insanlar, büyüdükleri, eğitim aldıkları ülkelerinin yarınlarına inanmıyor, hak edenin hak ettiği yere geleceğini düşünmüyor.
Bir bardak taze çay içmek için bile torpil lazım, ocakçıyı tanıyorsanız taze, tanımıyorsanız bayat çay içiyorsunuz, bunu herkes görüyor, herkes yaşıyor, adalet duygusu temelden sarsılmış durumda.
Tabii ki benim bu yazılanlara bir itirazım yok. Ama bir şeye itirazım var. Faruk Aksoy, TV Net’in haber sunucularından biriydi aynı zamanda. Hala öyle mi, onu da bilmiyorum Bundan bir hayli zaman önce Faruk Aksoy’un sunduğu haberleri izliyordum. Haberin konusu Osman Kavala idi. Aman Allahım, nasıl güdümlü bir habercilikti bu… Osman Kavala, casuslarla işbirliği yapıyormuş, Türkiye düşmanları onun himayesindeymiş, Gezi olaylarının planlayıcısıymış… İnanamadım, ağzım açık kaldı. TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanlığım sırasında tanıdığım ve Türkiye’nin AB üyesi olması için gayretlerini bildiğim Osman Kavala nasıl anlatılıyordu… Daha da Faruk Aksoy’lu bir programa kilitlenmedi benim evdeki televizyon. Nitekim Osman Kavala haberlerinin tam bir manipülasyon olduğu daha sonra çıktı ortaya. O gün Faruk Aksoy’u 28 Şubat döneminin Ali Kırca’sı diye tesmiye ettiğimi gayet iyi hatırlıyorum. Osman Kavala davasının akışını Alper Görmüş’ün Serbestiyet adlı internet sitesinde çıkan iki yazısından izleyebilirsiniz. İlk yazı 3 Eylül, ikinci yazı 6 Eylül tarihini taşıyor. Bu arada ekleyelim, neredeyse bir sene oluyor, Osman Kavala hakkında hala iddianame yok… Bir adamı neyle itham ettiğinizi söylemeden bu kadar süre hapiste tutmak adalet mi? Üstelik Osman Kavala sadece bir örnek… Haa, unutmadan yazmalıyım, Hükümetimiz AB ile yeniden iyi ilişkiler tesis etmek için kolları sıvadı…
Şimdi gelelim Faruk Aksoy’un sorusuna? Ne diyordu Bay Aksoy “Nereye gidiyor bu çocuklar, niçin gidiyor, kimse bir şey sormuyor mu bunlara?/ “Ne istiyorsunuz, neye itiraz ediyorsunuz?” demiyor mu, sizi küstüren, ülkenizi terk etmenize sebep olacak kadar gururunuzu kıran şey nedir, demiyor mu?”
İşte bu Faruk Aksoy tavırlarıdır çocukları endişeye sevk eden, yarınlara olan güvenlerini sıfıra irca eden… Adalet ve hukuka ilişkin hususlardır onları kaygılandıran… Özgürlük endişesidir… Onları küstüren, gururlarını kıran Aksoy gibilerin tutumlarıdır…
Ak Parti ve hükümetimiz hukuk adı altında Türkiye’ye kurulan bu tuzakları bozmalıdır.
Soralım şimdi: Türkiye, Deniz Yücel davasından ne kazandı, kazandı mı kaybetti mi? Merkel’in ricasıyla adamı bıraktıktan sonra kim inanır yargı bağımsız sözüne… Çünkü Deniz Yücel davası anlamsızdı…
Büyükada davasında ne kıyametler koparıldığı hepimizin hafızasında… Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değdi mi? Bugün Büyükada davasından yargılanan kimse kalmadı… Bu dava Türkiye’nin itibarını nasıl da zedeledi…
Ya Rahip Brunson meslesi… Yersiz iddialarla içeri attığımız bu adam yüzünden uğradığımız kaybın ne kadar büyük olduğu izahtan vareste değil mi? Maddi kayıplardan bahsetmiyorum sadece…
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nin bir önceki Rektörü Prof. Galip Akhan hakkında dosyalar olduğu söylendi. İfadeye çağrıldı, evi vahşice arandı… Galip Hoca, Üniversiteye zarar gelmesin diye Rektörlükten istifa etti. Peki, sonra ne oldu? Aradan bunca zaman geçti, çırpınmalarına rağmen dava açacak tek bir şey bulamadı savcılar…
Gençlerin ülkeyi terk etmesine sebep olan ortama katkıda bulunanların şimdiki yakınmalarını yine de anlamak isterim ben…
Biraz tefekkür vaktidir… Allah Resulü niçin terk etmişti Mekke’yi? Ne umuyordu Medine’den?