Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu şu yaz sıcağında siyasi ortamı bir hayli hareketlendirdiler. Her ne kadar Ak Parti Genel Başkanı olarak Tayyip Erdoğan teşkilatlarına “Birileri parti kuruyormuş şunu yapıyormuş, hiç bunları kafanıza takmayın” dese de başta kendisi olmak üzere istisnasız herkes dikkat kesilmiş durumda.
Bir defa mevcut partiler içinde bulunmuş kimselerin meydana getirecekleri her oluşum başarısız olacak diye bir kural yok. En iyi örneği Ak Parti. Ak Parti’nin çekirdeğini oluşturan erdemliler hareketi de milli görüş partileri içinden çıkmıştı. Başta Erbakan olmak üzere onun yakın çevresini oluşturanların reaksiyonlarını hatırlıyoruz. ‘Gelin bölünmeye yol açmayın, yapılacak bir şey varsa hep beraber yapalım’ şeklinde yorumlanabilecek çıkışlar yapılmıştı ama benim hatırladığım kadarıyla ‘ümmeti bölmeyin’ şeklinde bir söylem kullanılmamıştı. Neticede Ak Parti başarılı bir çıkış yapmıştı ve bu herkes tarafından teslim edilen bir hakikat idi.
Bir nokta daha var. Anlaşıldığı kadarıyla Ali Babacan sadece Ak Parti camiasına hitap eden bir oluşum peşinde değil. İki ilkesi var diye yazıp duruyorum burada. Ali Babacan kendisiyle çalışacak kimselerde dürüstlüğü vaz geçilmez bir koşul olarak görüyor, bu bir. İkincisi bu kimseler yaptıkları işte başarılı olmuşlar mı diye bakıyor. Burada bir ihtimal daha var. Belki Babacan’ın başını çektiği oluşum Ak Parti’nin rakiplerinin oyuna da talip olacak.
Ak Parti’nin kuruluş dönemindeki medya düzeni, Ak Parti’yi kolay içine sindirmedi. Fakat bugünden bir farkı vardı. Ak Partiyi küçümseyen medya mensupları zaten milli görüşten de hazzetmiyordu. Oysa şimdi yeni oluşumlardan hazzetmeyenlerin başında Ak Parti medyası geliyor.
Bu medya düzeni yeni oluşumların başındaki en büyük sorun olmaya aday. Zira bu medya düzeninin doğruyu aramak gibi bir derdi yok. Belli ki Ali Babacan, “Ak Parti yola çıkarken koyduğu ana umdeleri göz ardı ediyor” dese bile aklını ve iradesini kullanmayanlar “mesela, hangisi” diye sormaya bile gerek görmeyecekler.
Buradan bakınca Ak Parti medyasının işi de kolay değil diyesim geliyor. Yanlışı savunmak kadar zor bir şey var mı? Ali Babacan “ekonomiyi ayakta tutan unsurların başında güven gelir, bu kayboldu” diye çıksa ortaya, kaybolmadı iddiasını öne sürecek kimse çıkar mı bilmiyorum. Çıksa da kimi inandıracaklar? Nasıl savunacaklar bunu?
Tayyip Erdoğan da aynı zorluklarla yüzleşmek zorunda kalacak gibi. Faiz, enflasyon, döviz, işsizlik gibi meseleleri halk mitinglerde dile getiremese de Tayyip Bey bunlara bir izah getirmek zorunda hissedecek kendisini. Baktı olmuyor, popülist söylemlerle durumu idare etmeye çalışacak.
Tayyip Erdoğan’a yaranmak derdinde olanlar bakıyorum Ali Babacan’a ve Ahmet Davutoğlu’na yükleniyorlar ve “Tayyip Erdoğan seni başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı yapmadı mı, başbakan yapmadı mı” gibi söylemlere başvuruyorlar. Bunu Abdullah Gül için de söyleyenler var. Fakat bu konuya girmeyeceğim. Zira söyleyeceklerimi vaktiyle ‘Kardeşlik hukuku’ diyenlerin öncelikle bilmesi gerekenler başlıklı bir yazıda dile getirmiştim. Bu tür iddialarda bulunanlar bir ekip ruhundan habersizler ve farkına varmadan Tayyip Beye tek adamlık izafe ediyorlar. Modern yönetim biçiminin bir takım çalışması olduğunun farkında değiller. Tayyip Erdoğan’ı popülizme iten biraz da bu tür, dünyadaki değişimin farkında olmayan yarı okumuş cahiller olsa gerek.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin arızalarından bahseden Yasin Aktay ve Özlem Albayrak uyandıracak mı bakalım bu hazeratı. İki Yeni Şafak yazarı da sistemin reforma ihtiyacı var diye belli belirsiz fısıldıyorlar.
Ali Babacan’ın piyasalar üzerinde nasıl bir güven tesis ettiği herkesin bildiği bir husus. Bu güven sadece o bakanlık koltuğunda oturularak elde edilmiyor. Öyle olsaydı aynı koltukta şu anda oturanların böyle bir güven sorunu olmazdı.
Ahmet Davutoğlu, “MHP ile yapılan ittifak AK Parti kimliğine zarar verdi” dedi. Yeni oluşum içinde olanlar bu argümanı kullanacaklar belli ki… Doğrusu ben de çoktan beri bu iddiadayım. Bu beraberliğe itirazımı da vaktiyle “Mezara kadar mi? Buna itirazım var benim…’ diyerek dile getirmiştim. Bu yazıda şunu söylüyordum: “Şu seçim ortamında Cumhur İttifakı’nın sonsuza kadar devam edeceğine ilişkin hem Ak Parti’den, hem Milliyetçi Hareket Partisi’nden beyanlar duyuyoruz. İşte benim itirazım buna.” Ak Parti’nin yeni oluşumlar karşısında bu ittifakı savunması br hayli zor gözüküyor. Hele de MHP ile ittifakın kürt seçmeni rencide etmek pahasına yapıldığını hatırlayınca iş daha da zorlaşıyor.
İlginç tartışmalar cereyan edecek gibi. Ak Parti’nin söyleyecekleri var, evet, fakat Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun heybeleri de boş değil.
Karşılıklı hamleleri görelim bakalım. Pehlivanları meydana süren cazgırların bir öğüdü vardır. Şöyle derler: “Üste çıktım diye sevinme, alta düştüm diye yerinme…” Eğer yeni sesler bir orijinalite taşıyorsa kulak vereni çok olacaktır…