Uzun zamandır yazmak istiyordum bu iki güzel dergi hakkında. Nihayet karar verdim ve oturdum yazmak için. Aaa, o da ne, bir tutukluktur geldi bana. Bir türlü nereden başlayacağımı kararlaştıramadım. Kalktım, tekrar oturdum, olmadı. Dergileri elime alıp bir daha bir daha karıştırdım, yapamadım. Sonra anladım ki ben bu dergilerdeki hangi güzellikten ve bu güzelliklerin altında yatan hangi entelektüel birikim ve yapıcı anlayıştan başlayacağıma karar veremiyorum. Kendimi buna ikna eder etmez yazma işi kolaylaşmaya başladı. Artık bir yerden başlamalıydım.
Kayseri Büyükşehir Belediyesince yayınlanıyor bu iki dergi de, “Şehir-Kültür Sanat” ve “Düşünen Şehir”. Bir önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, böylesine önemli ve hayırlı bir yayın faaliyetini başlattığı için her türlü takdiri hak ediyor. Şimdiki Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç’a da bu güzel hamleyi devam ettirdiği için teşekkürlerimizi sunmak gerekiyor.
Her iki derginin başında da Genel Yayın Yönetmeni olarak Dursun Çiçek bulunuyor. Kendini bu işlere adamış bir derviş Dursun Bey. Hem de gezgin bir derviş. Onu bu işlere ikna eden de rahmetli Akif Emre. Elbette yükü çok ağır olan bu yayınlarda fedakârca çalışan çok sayıda sevdalı var.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) bünyesinde, bu iki dergi dışında Şehir Akademi ve Film Akademi olmak üzere iki önemli kuruluş daha var. Her iki akademide de haftalık dersler ve seminerler yürütülüyor. Programlar da zaten BÜSAM’ın internet sayfasında ilan ediliyor. Buraya Türkiye’nin her tarafından konusunda temayüz etmiş şahsiyetler gelip ders veriyorlar. Bu faaliyeti vaktiyle İstanbul’da çok cazip olan Bilim ve Sanat Vakfı’nınkine benzetenler var.
‘Şehir- Kültür Sanat’ adıyla her ay çıkan dergi daha çok Kayseri’ye has değerlerin tanıtılması amacıyla yayınlanıyor. Bu değerlerin içinde her şey var. Şehir kavramının ihtiva ettiği her şey… Elbette medeniyetlerin öncüsü olarak önce şehirlerin hayat bulduğunu bilen bir kadronun varlığı derginin kıymetini hayli artırıyor.
Şehirlerimiz ruhunu kaybediyor. Belki bu duruma düşen şehirlere kent demek daha doğru… Hiç değilse arada bir fark olsun. Bir beldeyi şehir olarak adlandırabilmek için bazı hususların mevcudiyeti gerekiyor. Uzun bir geçmişi var mı? Kendine has bir mimariden bahsedilebiliyor mu? O beldeyle özdeşleşmiş bir mutfak söz konusu mu? Bir takım folklorik kavramlar o beldeyi hatırlatıyor mu? Temayüz ettiği başka hususlar akla geliyor mu?
Bu kriterlere bakınca Kayseri açısından bir rahatlık olduğu açıkça ortada. Tarihçiler şehrin geçmişini çok gerilere uzatıyor. Selçuklu ve Osmanlı eserleri cami, hamam, medrese ve hastane olarak zaten sonraki mimari anlayışa da kısmen ilham kaynağı olmuş. Mimari anlamda, Kayseri evlerinin, daha doğrusu eski Kayseri mahallesinin bir örneği gezen herkesin ilgisini çekecek kadar canlı. Kayseri’ye yolunuz düşerse bu eski mahalleyi görmeyi unutmayın.
Mutfak meselesinde benim söyleyeceklerime hacet yok, pastırma ve mantı ile birlikte sayılabilecek çok şey var. Yağlama, yağ mantısı, sucuk içi ve hele o incecik, zarif yaprak sarması… Kayseri mutfağını bunlarla sınırlamanın doğru olmadığını bir kere daha zikredelim. Yine de Kayseri mutfağını anlamak için bir düğün yemeğine katılmak gerekiyor.
Folklorik anlamda da ilginç bir yerdir Kayseri. Türküleri, kendine has adetleri, konuşma biçimleri bunlar arasında sayılabilir. Ticari kabiliyetleri, organizasyon alanındaki etkinlikleri, yaz aylarındaki ‘bağa göçme’ alışkanlıkları, belli arkadaş gruplarının muayyen peryotlarla akşamları bir araya geldikleri ve otuz kırk yıl sürdürülebilen ‘oturma’ adetleri akla ilk gelenlerden.
Bu konuyu biraz daha detaylı ele aldığım bir yazıyı vaktiyle İzmir’deki Kayserililerin çıkardığı “Kayseri Dergisi” için yazmıştım Şehir ve Kayseri adıyla.
“Şehir-Kültür Sanat” dergisinde yukarda saydığım konulara ait, fotoğraf ve söyleşilerle süslü detaylı yazılar bulmak mümkün. Hemen her sayıda Kayseri ve civarındaki bir eserden, Kayseri ile özdeşleşmiş şahsiyetlerden, Kayseri mutfağından bir örnekten bahsedildiğini görmek mümkün. Bazı sayıların tanıtım videosu da mevcut.
“Şehir-Kültür Sanat” adıyla çıkan dergideki yazılar benim yukarda sıraladığım konularla sınırlı değil. Kayseri’nin ilginç coğrafyası, Erciyes eteklerindeki yaylalar, sazlıklar, Kayseri’deki belli başlı yapıların hikâyeleri, Kayseri’ye çeşitli alanlarda öncülük etmiş kimselerin hayatlarından kesitler, somut olmayan kültürel miras örnekleri harika fotoğraflar ve nefis bir baskı kalitesiyle sunuluyor.
Size son birkaç sayıdan ilginç yazı başlıkları aktarayım.
26’ncı sayıda, Şubat 2019, Ömer Güneş, Bir Kış Mekânı Olarak Erciyes başlıklı yazıyla çıkıyor karşımıza.
27’nci sayıda Dursun Çiçek’i, Aydın Abi ve hemen arkasında Yusuf Yerli’yi, Aydın Abi’nin yaşadığı ilginç hikâyeyi kaleme aldığı Kula Renkli Çantanın Hikâyesi adlı yazılarla görüyoruz. Aydın Karakimseli’nin bizzat yaşadığı bu olağanüstü hikâye “Emanet” başlığıyla sosyal medyadan da izlenebiliyor.
Eskiler, belki biraz da latife olsun için, bir beldeye varıldığında önce o beldenin ulu şahsiyetini ziyaret edip “destur” almak gerekir derlerdi. Kayseri için, Hz. Mevlana’ya bir dönem hocalık yapmış Seyyid Burhaneddin Hazretleri böyledir. Derginin 28’inci sayısında Akgül Zor Sarı bizi “Mevlana’nın Kayseri Çilehanesi: Seyyid Burhaneddin” adlı güzel bir yazıyla selamlıyor.
Mimar Sinan, bizim medeniyetimizin mihenk taşlarından biridir. Kanuni devrinde O’nun dönem arkadaşları, idarede Sokullu Mehmet Paşa, hat sanatında Karahisarî, şiirde Baki, hukukta Ebussuud Efendi, minyatürde Matrakçı Nasuh’dur. “Ardına çil çil kubbeler serpen” bir medeniyetin zirve isimlerinden bahsediyoruz.
Dergi’nin 30’uncu sayısında “Süheyl Ünver’in Eski Harfli Metinlerinde Mimar Sinan” başlıklı yazı ile Serdar Kozan önemli bir işe imza atıyor.
Her ne kadar ben burada son sayılardan bazı örnekler verdiysem de isteyenler birkaçı hariç pdf formatında hazırlanmış tüm sayılara internet sayfası üzerinden ulaşabilirler.
Bu yazıyı hem “Şehir- Kültür Sanat” dergisini hem de yine Kayseri Büyükşehir Belediyesince yılda üç defa çıkarılan “Düşünen Şehir” dergisini tanıtmak gayesiyle tasarlamıştım. Üstelik bu Derginin son sayısı “Mimar Sinan Özel Sayısı” olarak çıkmıştı. Fakat yoğun bir entelektüel çabanın ürünü olan “Düşünen Şehir” için yerim daraldı. Bu güzel çalışmayı dar alanlara mahkûm etmek istemem. Kaldı ki “Düşünen Şehir” müstakil bir yazıyı hak edecek kadar değerli. Ben yine de bu yazının başlığından “Düşünen Şehir” ibaresini çıkarmayı içime sindiremedim. Söz, yazacağım.
Benzer dergiler var mı Belediyelerce yayınlanan? Benim bildiğim kadarıyla İstanbul’da Esenler Belediyesi bünyesinde yayınlanan Şehir ve Düşünce Dergisi var.
Kayseri’de yayınlanan “Şehir-Kültür Sanat” diğer belediyeler için çok iyi bir örnek olarak duruyor.
Bu yazıyı şair Abdullah Satoğlu’nun Bu Şehir başlıklı şiiriyle bitirelim:
Bu Şehir
Bu şehir bir evliyalar şehridir
Medfundur bir nice pîr bu şehirde
Zamantı, bir sevgi bir aşk nehridir
Görülmez kimse hakir bu şehirde.
Kızılırmak, coşup coşup durulmuş
Erciyes, bir şahtır ufka kurulmuş
Hamuru nur mayasıyla yoğrulmuş
Olmaz ne leke, ne kir bu şehirde.
Nice müftü, âlim, şair, üdeba
Bir ince seziş ki sığmaz kitaba
Davud-ı Kayserî, Somuncu Baba
Bir o şehirdedir, bir bu şehirde.
Surlarda izi var Sultan Mesut’un
Sinan’ındır şu minare, bu sütun
Gevher Nesibe’yle Mahperi Hatun
Eser bırakmış bir bir bu şehirde.
İnler at sesiyle Meşhet ovası
Keykubat’ın otağ yeri burası
Titretir dağları yiğit narası
Yatmada kaç cihangir, bu şehirde.
Işık ışık, kubbe kubbe mazimiz
Şahlanır vecd ile Melik Gazi’miz
Biz kaptan-ı derya, Şehit Nazım’ız
Ondan kan rengi nehir, bu şehirde.
Kâbe yollarında Karani’yiz biz
Muhabbet telinde Seyrani’yiz biz
İbrahim Tennuri, Hayraniyız biz
Duygu, düşünce, fikir bu şehirde.
Osmanlı’dan kalma şu mangal, sedir
Bünyan halısı bir çini kâsedir
Doğan gün, Seyyid’den nur nur bûsedir
Gönül dergâhına gir bu şehirde.
Bir irem bağıdır Erkilet, Gesi…
Uzanır sularda mâbed gölgesi
Dört mevsim, Hisarcık, Talas yöresi
Zümrütten bir ziynettir bu şehirde.
Altın çağı seyret, gözünü kapa
Gümüş gümüş sebil, bakır maşrapa.
Gereme’den tut da, Kaniş-Kültepe
Kurulmuş nice şehir, bu şehirde…