Onurlu bir hayatın kısa hikayesi… Vakıf-insan Prof. Onur Sayman vefat etti…

Onurlu bir hayatın kısa hikayesi… Vakıf-insan Prof. Onur Sayman vefat etti…

Günümüz dünyasında örnek alınacak insanların parmakla gösterilecek kadar az olduğunu söylesem abartmış olur muyum? Bu güzel insanlar, ukalalık edip insanlara olur olmaz nasihat çekmezler. Hayatları, yaşayış tarzları, davranışları, insanlarla, çevreyle ve eşya ile münasebetleri anlayanlar için birer ders mahiyetindedir. Böylesi güzel insanlara zamanımızın dervişleri desek yeridir. Benim derviş derken muradım gönül zenginliğini belirtmektir, fâniliğin bilincine varmayı ifade etmektir, güzel ahlak ile donanmış olmayı vurgulamaktır. İsterseniz Onur Hocaya dervişin Yunus hali diye de bakabilirsiniz.

17 Temmuz 2022 tarihinde vefat eden Prof. Dr. Mustafa Onur Sayman gıpta edilecek bir şahsiyet idi. Şahsen ben O’nun sahip olduğu ahlak ve imana hep gıpta etmişimdir. Eğer biz örnek bir toplum yaratmak derdinde isek bunun iki önemli parametresi var. Birisi örnek insanlar, diğeri örnek kurumlar.

Örnek insan arayanlar, aradıklarını Onur Sayman’ın şahsında bulabilirler. O bir ahlak abidesi idi. Kendisinden önce başkalarını düşünen, yardımseverlikte sınır tanımayan, herkesle ve her meşrepten kişilerle saygı uyandıran bir ilişki geliştirebilen, yaptığı işi en iyi şekilde yapan ender şahsiyetlerdendi.

Örnek kurumlar faslına gelelim. Yönetim, hukuk, ekonomi, bilim gibi alanlarda örnek kurumlar oluşturmakta sorunlarımız var. İyi işleyen bir hukuk sisteminden mahrumuz. Denetim mekanizması olmadan, şeffaflığı sağlamadan, liyakat ve ehliyeti öncelemeden, özellikle de özgürlük alanını genişletmeden örnek kurumlar oluşturmak mümkün olmuyor. Ancak bir noktayı ısrarla belirtmemiz gerekiyor. Örnek kurumları ancak Onur Sayman gibilerin omuzlarında yükseltebiliriz. Gelip geçmiş ve mevcut medeniyetlerin hepsinin orijinal müesseselere sahip olduğunu unutmayalım. Yani medeniyetler müesseseleri ile var oluyorlar. Bu konu uzun tartışmalar gerektiriyor, biz örnek insan Onur Sayman’a dönelim.

Vakıf-insan derken muradım onun kendisini insan yetiştirmeye adamış olmasını ifadeden başka bir şey değil. Onur Hoca, bir taraftan mühendis yetiştirirken diğer taraftan bilim adamı yetiştirmeye gayret etti. Yarısı doktora olmak üzere altmışa yakın lisansüstü tez yönetti. Kendisini bu işe vakfetti. Onun öğrencileri şimdi Türkiye’nin dört bir tarafında Hocalarından aldıkları ilhamla aynı işi görmenin gayretindeler. Bunun ne büyük bir nimet olduğunu takdir etmek gerekiyor.

1947 Kadirli doğumlu Onur Sayman. Adana Erkek Lisesinden sonra girdiği İTÜ Makine Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuş. Ben 1969 yılında girdim İTÜ Makine Fakültesine. Dolayısıyla karşılaşmadık o dönemde. Ben başlarken Onur Sayman bitiriyordu. Fakat sonradan 1975 yılında Onur Hoca doktorayı bitirirken ben de Ege Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünde yüksek lisansa başladım. Tez hocam Ekrem Pakdemirli idi ama Onur Hoca çalışmanın her safhasında bana destek oldu.

Ben İTÜ’de Makine Fakültesinde o zamanki adıyla Uçak Şubesinde idim. Uçak Malzemeleri diye bir dersimiz vardı, Zafer Bey isimli bir öğretim görevlisiydi Hocamız. Fakat kompozit malzeme diye bir şeyden bahsedildiğini hatırlamıyorum. Hafızamda hiçbir yeri yoktu bu tür bir malzemenin. Ancak Yüksek lisans derslerinde uçak inşa ve imalatında başat malzemelerden biri olan kompozitleri tanımış oldum.

Yüksek Lisans için kader beni İzmir’e gönderdi. Ege Üniversitesi Nöroloji hocası Prof. Dr. Ahmet Satoğlu, eşimin dayısı olur. Onun Ekrem Pakdemirli ile iyi bir dostluğu vardı. Ekrem Hoca bir sohbette lisansüstü imtihanlarından bahsedince Ahmet Satoğlu beni haberdar etti ve İzmir’e gelmeme vesile oldu.

Yüksek Lisansı bitirmeye yakın asistanlık imtihanına girdim. Benimle birlikte rahmetli Sami Aksoy ve birkaç kişi daha girdi bu imtihana. Jüride Ekrem Pakdemirli vardı. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama ben Makine Teorisi ve Dinamiği anabilim dalında görevlendirildim. Dolayısıyla Mekanik Anabilim Dalından biraz kopmuş oldum. Doktora tez hocam Erkan Dokumacı’ydı. Olanda hayır var diyerek o şekilde devam ettim. Asistanlığa başladığımın ilk günlerinde Onur Hoca’nın yakın ilgisini gördüm. Bir gün de ısrarla beni evine öğle yemeğine götürdü.

Hocanın manevi yönünden bahsetmemek olmaz. Sabah namazlarını camide kılmaya gayret ederdi. Mekanik Laboratuvarının bir köşesindeki küçük mekânda onun arkasında namaz kılmayan yoktur sanırım. Bedava oluş yok derdi, duanın hakkını vermek için önce işimizi en iyi şekilde yapmak sonra yakarmak gerekir Allaha diye eklerdi.

Ege Üniversitesinde başlayan akademik hayatımız 1982’deki YÖK kararıyla Dokuz Eylül Üniversitesinde devam etti.

Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin Mekanik Laboratuvarı bir akademi sayılsa yeridir. Çünkü Onur Hoca o laboratuvardaki masasında çalışır, öğrencilerini orada cesaretlendirir, altından kalkılmayacak problem olmadığına herkesi ikna ederdi. Elbette bir iki şartı vardı. Çalışmak bunların başında geleni idi. Ancak çalışmak masa başında saatler geçirmek değil, ilgilenilen alanın temel kavramlarından yola çıkarak önce bütün inceliklere vakıf olmak, sonra da eldeki problem üzerinde düşünmek olmalıydı. Mekanik Laboratuvarına Akademi dedim zira eski medeniyetlerde bir hoca ve etrafındaki topluluğun akademiyi oluşturduğu söylenirdi. Bizim tarihimizde bir hoca nezaretinde yapılan çalışmalar sonucunda icazet sahibi olunurdu. Onur Hoca neredeyse kendi sevimli akademisinin baş hocasıydı.

Çalışılan teorilerin ve çözülen problemlerin test edildiği tam bir bilim yeriydi Mekanik Laboratuvarı. Yazdığı diferansiyel denklemi uzunca bir süre uğraştan sonra çözdüğünde veya problemin kapalı çözümü ile sonlu eleman sonuçlarının örtüştüğünü gördüğünde, Onur Hocanın sevinci görülmeye değerdi.

Kompozit malzeme mekaniği, polimer ve termoplastik kompozitler, kompozitlerde elasto-plastik gerilme analizi, kompozit bağlantı elemanlarında hasar analizi, kompozit plaklarda düşük hızlı darbe, kompozit borularda statik ve dinamik testler, kompozitlerde çevresel etkiler konularında araştırmalar yaptı. Özellikle kompozit malzemelerde elasto-plastik gerilme analizi ve artık gerilmeler konusunda Türkiye’de çalışma yapan ilk bilim adamıdır. Hem analitik yöntemleri hem de sonlu elemanlar gibi sayısal yöntemleri geniş bir şekilde kullandı.

Belki başkalarının fedakârlık olarak tesmiye edeceği hususlar onun için bir ödevdi adeta. Tatil günleri de masasının başındaydı, çoğu gecelerde de. Elazığ gibi uzak yerlere hem de bazen otobüsle gidip ders vermek, tezler üzerinde yönlendirmeler yapmak onun telakkisine göre fedakarlıktan ziyade bir ödev hükmündeydi.

Sabretmek Onur Hocanın galip vasfıydı. Hem doçentlik tezinin kabulünde çektiği sıkıntılar, hem profesörlüğe yükselirken başına gelenler ayrı birer hikayedir. Fakat O’nu yıldırmadı karşılaştığı oyunlar ve güçlükler. Zafer sabredenlerindir denir. Onur Hoca sabır kavramının nasıl anlaşılması gerektiğine de canlı bir örnektir. Önce çalıştı ve kimsede kendi tezlerine itiraz mecali bırakmadı, önüne çıkarılan güçlükleri yenmek için neler yapılması gerektiğini planlayıp icraatı ona göre yaptı. Sabır safhası ancak bunlardan sonra… İşte O da öyle yaptı. Hem doçentliği hem profesörlüğü adeta söke söke aldı.

Titizliği maaşını hak etmek için sabah erken odasına gelmek, akşama kadar çalışmak şeklinde tezahür etti. “Gün içinde bir öğrenci gelir, bir şey sormak ister. Ders ve benzeri sebepler dışında yerinizde değilseniz” olmaz derdi. Bir üniversitede geceleri odaların lambası yanmıyorsa orası henüz üniversite olmanın şartlarını sağlamamıştır diyerek çalışmanın ve üretmenin saate bağlı olmaması gerektiğini hatırlatırdı. Ders anlattıktan sonra “peki arkadaşlar, söyleyin bakalım, maaşı hak ettik mi” diyerek espriyle karışık hak hukuk dersi verirdi.

Çay tiryakisiydi Hoca. Laboratuvarda sürekli kaynardı çay. Tüp, çay, şeker almak hep onun işiydi. Su kaynatmak ve çay demlemek yanındakilere bırakılabilirdi. İkramı çok severdi, masasından çerez ve benzerleri eksik olmazdı. Cuma günleri namaz dönüşü elini boş gören olmamıştır. Cömert bir âlimdi Hoca. Lisansüstü derslerinde kahve ikramıyla dersi sevimli hale getirmesini pek güzel bilirdi. Laboratuvardaki bütün cihazları ve deneyleri çekip çeviren, lügatinden olmaz kelimesini sildiğini bildiğimiz teknisyen İsmail Gürle’nin görevlerinden biri de çay demlemekti.

Onur Hocanın çalışkanlığını yaptığı yayınlara ve yönetiminde gerçekleşen tezlere bakarak anlayabiliriz. Türkiye Bilimler Akademisinin internet sayfasında verilen bilgilere bakalım: “Web of Science taramasına göre SCI kapsamındaki dergilerde yayınlanmış 129 makalesi var ve bu makalelerden 1921 atıf almış olup H-indeksi 29’dur.  Mukavemet I ve Mukavemet II adıyla basılmış iki kitabı vardır. Danışmanlığında 27 yüksek lisans ve 27 doktora tezi tamamlanmıştır.  Yürütücülüğünü yaptığı iki TÜBİTAK-1001 ve on BAP projesi vardır. Bir SAN-TEZ ve bir DPT projesinde yardımcı araştırmacı olarak görev almıştır. Çok sayıda uluslararası dergide hakemlik yapmıştır. 2012 yılında TÜBA Asli Üyesi, 2013 yılında da TÜBA Şeref Üyesi olarak seçilmiştir.”

Ben 1993 yılında yeni kurulan Celal Bayar Üniversitesine geçerken Onur Abinin teşviklerini de unutmuyorum. Onun telakkisine göre nerede daha fazla işe yarayacaksak orada bulunmalıydık. Celal Bayar Üniversitesi yeni kurulduğu için desteğe ihtiyacı var diyordu Onur Hoca.  Ben daha sonra Sakarya Üniversitesinde görevlendirildim dekan olarak. Üç yıl sonra döndüm Celal Bayar’daki görevime. Ondan sonra da siyasete girdiğim için Onur Hoca ile ancak telefonla görüşebiliyordum. Hemen her bayram arayıp duasını almayı ihmal etmedim.

Bir ara Ankara ‘da TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine geçişi söz konusu oldu. Anlaşılması zor sebeplerle -ben zor diyorum da siz kolay olduğunu hemen anlarsınız- bu mümkün olmadı.

O’nun arkadaşlarını ve yetiştirdiği bugün pek çoğu profesör olarak hizmet veren öğrencilerini burada anmak isterdim. Ama bunun bir tehlikesi var. Ya unuttuklarım olursa… Buna üzülürüm. Fakat yine de bazı isimleri burada zikretmeden olmaz. Bunların başında Onur Hocaya da yolları açan Ekrem Pakdemirli geliyor. Onun vefatında da bir yazı hazırlamıştım. Daha sonra Onur Hoca kadar gayretli, Onur Hoca gibi kendini insan yetiştirmeye adamış Prof. Dr. Tevfik Aksoy var. Birlikte asistanlığa başladığımız rahmetli Prof. Dr Sami Aksoy var. Hoca’nın en yakınındaki isimlerden asistanlığını da yapmış olan Prof. Dr. Ramazan Karakuzu var. Sakarya’da da birlikte çalıştığımız Durmuş Günay var. Bu isimler etrafında diğer dostlarını saydığımı kabul edin lütfen. Onu sevenlerin ne kadar çok olduğunu herkes biliyor. Bir arkadaşımız Hoca için yazdığı şiiri mesaj gruplarında paylaştı. Her mısra Hocanın adındaki bir harfle başlıyor. Akrostiş deniyor buna.

Beyin damarlarındaki tıkanıklığın yol açtığı hastalığı vesilesiyle geçmiş olsun için aradım birkaç kez. Ege Üniversitesindeki tedavisi sonuç verir gibiydi ama fizik tedavi merkezine ihtiyaç duyuluyor olması değişik durumlar hasıl etti. Eşinin gösterdiği ihtimamı burada zikretmem gerekiyor.

Cenaze namazına katılamadım zira sekiz ay kadar önce geçirdiğim damar ameliyatının tekrarlanması ihtimali belirmiş ve bu sebeple İstanbul’da bulunan doktorumdan randevu almıştım. O sebeple İstanbul’daydım. Bir grup arkadaşı ve öğrencilerinin bulunduğu mesaj gruplarında kendisi için dualar edildi, hatim gerçekleştirildi.

Akademi, Mekanik Labotuvarı, kayıplar yaşıyor ara ara. Ekrem Pakdemirli ve Sami Aksoy’dan sonra Onur Sayman’ı da sevdiğine uğurladık…

Eşine, çocuklarına, yakınlarına, arkadaşlarına, bilim dünyasına ve öğrencilerine baş sağlığı diliyorum. Allah rahmetiyle kuşatsın. Vasiyeti hayat tarzıydı, yaşayarak gösterdi…

Şeyh Galib, vefat eden sırdaşı Esrar Dede için bir mersiye yazmış. Ağıt yazmış da diyebiliriz. Günümüz Türkçesi linkte var. Ben bu güzel şiiri Onur Hoca niyetine okudum bir defa daha. Buyurun, siz de okuyun. Onur Hoca da “Hakka tamâm âşık idi…” 

Kan ağlasın bu dide-i dür-bârım ağlasın
Ansın benim o yâr-ı vefâ-dârım ağlasın
Çeşm ü dehân u ârız u ruhsârım ağlasın
Baştan başa bu cism-i siyeh-kârım ağlasın
Ağyârım ağlasın bana hem yârim ağlasın
Gûş eyleyen hikâyet-i Esrâr’ım ağlasın


Nâ-dide bir güher telef etdim dirîg u âh
Hâk içre defnedüp gerü gitdim dirîg u âh

Zât-ı şerifi âleme bir yâd-gâr idi
Fakr u fenâ vü aşk u hüner-ber-karâr idi
Her şeb misâl-i şem’ benim ile yanar idi
Sâye gibi yanımda enis-i nehâr idi
Hakka tamâm âşık idi yâr-ı gaar idi
Birkaç zaman muammer olaydı ne var idi


Allah verdi aldı yine kurb-i Hazrete
Biz kaldık intizâr ile rûz-i kıyâmete

Âhir nefesde sohbeti oldu mahabbet âh
Bir yâre urdu bağrıma âh derd-i firkat âh
Gelmezdi hiç kalb-i fakire bu sûret âh
Ey kâş etmeyeydim o âşıkla sohbet âh
Yakmazdı belki cânımı bu nâr-ı hasret âh
Telh etdi kâmımı o zehr-nâk şerbet âh


Eyvâh elden o gül-i handânım aldı mevt
Esrâr’ım aldı cümle dil ü cânım aldı mevt

Olsun mübârek ol mehe kabr-i saâdeti
Mevlâ müyesser ede makaam-ı şefâati
Bitmiş ne çâre dâne vü gelmişdi sâati
Dehrin budur hemişe muhîbbâna âdeti
Tefrik içündür etse de izhâr vuslatı
Zehri yutulmaz ağza alınmaz harâreti


Ben gördüğüm bu dâr-ı fenânın fenâsıdır
Baakî Hûudâ rızâsı bekaa Hâk bekaasıdır

Meydân-ı Mevlevide nişân âşikâr edip
Pervâz ederdi şevk ile Ankaa şikâr edip
Eylerdi nây u defile semâ’ âh u zâr edip
Bulmuşdu kân-ı matlabı Hak’da karâr edip
Almışdı müjde kûyuna yârın güzâr edip
Gitdi ne çare Gaalib’i hasretle yâr edip
Olsun visâl-î Hazret-i pirânla kâm-yâb
Kıldı karîn’i kabri Fasîh-i felek-cenâb

Join the discussion

4 Yorum
  • Allah rahmet eylesin . Mekanı cennet olsun . 1984 yılında başlayan Makina Müh. öğrencilik hayatımızda bize büyük hakları geçmiştir . Hoca’nın mekanı “ Mekanik Labratuvarı “ bizim için unutulmaz .. onun bize verdiği cesaret ve gayretler , “ arkadaşlar diye seslenişi hep kulaklarımızda çınlayacaktır . Bu vesile ile diger güzel insan rahmetli Prof.Dr. Sami Aksoy hocamıza da rahmet dilerim .

  • Pek muhterem kardeşim Mehmet Tekelioğlu Beyefendi;
    Merhum Prof. Onur Sayman hakkındaki,
    Şeyh Galib’in, Esrar Dede’ye dair terennüm ettiği “mersiye” kadar akıcı ve nefis yazınızı okuyunca, kendisini yakından tanıyamamış olmanın ezikliğini ve noksanlığın hissettim ve hüzünlendim.
    Allah(c.c.), hepimize yakınlarımız ve sevdiklerimizle Cennet birlikteliği nasib etsin…Amin!
    Selam ve saygılar…a.s.

  • Ben de cenazesine katılamadım. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın. Anlattığın gibi, faziletli bir meslekdaşımız idi.

  • Kıymetli Hocam,
    Allah Rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun Onur hocamızın. Bizim nazarımızda onun ahireteki yeri Cennet bahçeleri. Onur Hocamızın vefat haberi bizleri gerçekten çok üzdü. Onur Hocamızından ders almış biri olarak onun manevi ve insani yönünü sizlerin bu kıymetli yazısı ile tekrar hatırlamış olduk. Asistan olarak yanında kalmamı istemişti, şimdi keşke yanında olsaydım diyorum. Bu vesile ile ahirete intikal etmiş olan tüm hocalarımıza rahmet diliyorum. Kabirleri cennet bahçelerinden birer bahçe olsun. Sizlerede sağlıklı uuzun ömürler temenni ediyorum.
    Saygılarımla.