Ben ilk kez Kanal35’in Genel Müdürü Nurettin Memur’dan duydum. Geçtiğimiz Kurban Bayramı, İzmir Bornova’daki Ali Rıza Güven Camii… Bayram Namazı’nın naklen yayınında ilginç bir an olmuş. Halil Mezik Hoca, her zamanki rahat ve nezih üslubuyla konuşurken söz komşu hakkına gelmiş. Bu cümleden olmak üzere Hoca şöyle demiş. “Biz ikinci cihan harbinde Yunanlılar’a buğday gönderdik, yardım ettik. Unutmadılar. Yazık, Allah onları kısa zamanda içine girdikleri ekonomik çıkmazdan çıkarsın, kurtarsın, onlara yardım etsin.”
Hoca, bu noktada biraz duraklıyor. Cemaatten bir ‘âmin’ bekliyor, ama ses yok. Sonra diyor ki; “Âmin demediniz, âmin deyin, âmin. Komşumuz onlar. ‘Komşusu açken tok sabahlayan Müslüman değildir’ buyruluyor. Aç olan komşu için inançlı inançsız denmiyor yahu. “Neticede zayıf da olsa bir âmin sesi duyuluyor. Bu videoyu ‘Kanal 35 kurban’ yazarak internetten bulup izleyebilirsiniz.
Toplumumuz, değişimi algılamaya ve onun gereklerini yerine getirmeye çoktan başladı.
Halil Hoca örneğinde olduğu gibi, hem de önce bu toplumun önderleri olayı kökten kavradı. Bakın Hoca daha sonra ne demiş. “Bu insanlar Van depreminde ‘Yardıma hazırız’ dediler. Ne kadar güzel. Biz komşularımızla düzgün geçinmeye alıştırılmamışız.”Halil Hoca’yı ara sıra da olsa dinlemek lazım. O’nun her perşembe akşamı Kanal35’deki sohbet programının ise ciddi tiryakileri var.
Avrupa Birliği toplumumuzdaki bu değişimi algılamakta güçlük çekiyor. Acaba son günlerde konuşulduğu gibi kültürel faktörler mi baskın çıkıyor? Türkiye’nin on yıl öncesine göre ne kadar büyük değişimler geçirdiğini AB ülkelerine nasıl anlatmalı?
Değişimin gücünü iyi anlatabilirsek, EXPO 2020 İzmir için hayal olmaktan çıkar. Her ne kadar, sudan sebeplerle EXPO yönetiminden ayrılanlar olsa da durum gerçekten böyle. Değişimden İzmir de elbette payını alacak. Önce bırakıp sonra geri dönmeye çalışmak İzmir’de belki geçtiğimiz yıllarda mümkündü, ama artık değil. EXPO yönetiminden ayrılanların geri dönmesi, değişimden geri dönmek olur.
Bugün bütün antidemokratik uygulamaları hesaba çeken bir toplum var. Darbelerin hesaba çekilişine toplumun nasıl destek olduğunu anlamak için anketlere bakmalı. Çünkü biz baştan beri ‘Gelişmenin en önemli şartı ileri demokrasiyi hayata geçirmektir’, ‘Millet iradesinin üstünde irade yoktur’, ‘Her türlü vesayete hayır’ diyoruz…
TBMM, Avrupa Birliği’nde ortaya çıkan engellerin, diyalog ortamını geliştirerek aşılabileceğini düşünmüş olmalı ki AB ile bir ortak proje geliştirmiş. ‘Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog’ adıyla hayata geçirilmeye çalışılan bu projenin başlangıç toplantısı vardı hafta başında. Projeyi, TBMM adına Avrupa Birliği Uyum Komisyonu takip ediyor. Türkiye’de ve Avrupa’nın bize soğuk bakan ülkelerinde muhtelif toplantılarla ‘Güçlükleri yenebilir miyiz’ gayreti öne çıkıyor. Buradaki değişim, parlamenterlerin karşılıklı ziyareti anlamında. Uyum Komisyonu Başkanı olarak yaptığım konuşmada, AB ülkelerinin bizi iyi tanıması gerektiğini hissettirmeye çalıştım. Toplantıya katılan AB Parlamento Başkanı Martin Schulz da, konuşmasında, tanıtım ve açılışını yaptıkları projenin Avrupa’da kimi yanlış anlamaların önüne geçeceğini, projeyle AB’de Türkiye’ye kuşkuyla bakanların Türkiye’yi daha yakından tanıma imkânı bulacağını ifade etti. Sosyal demokrat bu Alman politikacının önce kendi ülkesini ve Merkel’i ikna etmesi gerekmez mi?..
Toplantıda ve akşam Schulz onuruna verdiği yemekte Meclis Başkanı Cemil Çiçek esprili üslubuyla AB’ye bir hayli sitem etti. Bir de benzetme yaptı. “Biz AB ile 1963’te nişanlandık. Nerdeyse 50 yıl oluyor. Bu kadar uzun nişanlılık görülmüş şey mi? Böylesi zor, ne evli, ne bekâr. Ne dersiniz, başka bir eş arayalım mı? Biliyorsunuz ’Çok naz âşık usandırır’. Bu işi bir sonuca bağlayalım.”
Schulz ise ‘Haklısınız’ dedi, ‘Ama bu nişanlı beklenmeye değer’ diye ekledi…
Ne dersiniz başkasını mı arayalım, yoksa ‘Elbet gönüllerde sabah olacak’ şarkısını mırıldanmaya devam mı edelim?..