BİR hafta önceki yazıda eğitim sistemimizin değişim ihtiyacını ele almıştık. Mevcut sistem aynı kalsın demenin rasyonel bir izahı olamayacağını da OECD raporlarına dayanarak belirtmiştik.
CHP eğitim sistemini düzenleyen kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Ben bu satırları, mahkeme henüz karar vermeden yazıyorum. Muhtemelen siz bu satırları okurken kısaca 4+4+4 diye bilinen yeni eğitim sistemine ilişkin karar açıklanmış olacak. Doğrusu ben bir iptal kararı beklemiyorum.
CHP değişim iddiasında, bunu slogan haline de getiriyorlar. Ama slogan başka ,içselleştirme özümseme başka. CHP’nin yapması gereken, eski sistemi inadına savunmak değil, yeni bir öneri getirmek olmalı. Ortaokul ve lisede altı yıl, üniversitede dört yıl yabancı dil dersi aldıktan sonra hiçbir şey öğrenememiş olmanın neresini savunabiliriz.
Başbakan Tayyip Erdoğan eğitim sistemindeki bu sıkıntıyı hissedip dershane işine son verelim derken bir kaygıya sahip. Bu kaygıyı paylaşmak gerekmez mi? Başbakanı, sanki hiçbir başka tedbir almadan dershaneleri kapatalım demiş gibi eleştirenlere ne demeli? Oysa Başbakan ipucunu veriyor, ‘özel dershaneler özel okullara dönüşsün’ diyor. ‘Madem bir eğitim veriliyor, gelin bunu okullaşarak yapın’ diyor. Elbette bu konunun çalışılması gereken çok tarafı var. Bunları görmezden gelip, ‘hayır sisteme dokunma’ diyenlerin tutarsızlıkları ortada değil mi?
CHP değişim ihtiyacını duyuyor bir taraftan, ama öbür taraftan buna uygun hareket etmekte zorlanıyor. Kemal Kılıçdaroğlu çalışma arkadaşlarını seçerken buna dikkat edebilirdi. Son olarak terör örgütüne silah bıraktırmaya yönelik Oslo görüşmeleri konusundaki tutum, ne demek istediğimi belki daha iyi anlatır. Parti sözcüsü olarak seçilen Haluk Koç, CHP’nin en ulusalcı kanadından bir isim. Oysa Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu olayları daha soğukkanlı değerlendiren bir kişiliğe sahip. Geçtiğimiz ay Vatan Gazetesi’ndeki bir röportajında Mine Şenocaklı’ya, CHP açısından ilginç olabilecek fikirler söylüyordu Sezgin Tanrıkulu. Haluk Koç ise, CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün Dersim olayları konusundaki çıkışına itiraz ediyor, 12 CHP’li ulusalcı arkadaşıyla beraber Genel başkandan hesap soruyordu. Bu 12 kişi arasında özgürlüklerle sorunu olan Fatma Nur Serter de vardı.
İnsanın aklına geliyor, ‘bu iki zıt şahsiyet nasıl bir arada olacak ve değişime nasıl katkıda bulunacaklar’ diye. Demokrat tavırlı Sezgin Tanrıkulu ile keskin ulusalcı Haluk Koç CHP’deki değişimi nasıl sağlayacaklar? Nitekim Oslo görüşmelerine ilişkin Haluk Koç’un yaptığı açıklamaya Sezgin Tanrıkulu’nun itirazı gecikmedi. CHP İzmir milletvekili Aytun Çıray’ın mecliste yaptığı terör sorununa ilişkin bir konuşma da, CHP içinde benzer bir rahatsızlığa yol açmıştı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adnan Menderes’in kabrini ziyaret etti. Bu, CHP için gerçekten zor bir adım. Deniz Baykal’la kıyaslayınca ‘Kılıçdaroğlu’ndan ümit var’ olabiliriz. Fakat tutarlılık gerekiyor. Bu hem kişiler için gerekli hem partiler için. Deniz Baykal’ın ‘Menderes’i CHP astırmadı’ sözü bir inandırıcılık taşıyor mu? İdam sehpasına kadar götür, cellada teslim et, sonra da ‘sehpayı ben devirmedim’ diye çık ortaya. Olan budur.
CHP çağın ihtiyaçlarını ve gittiği istikameti kavramakta zorlandığı için yerel yönetimlerde de başarısızlığın zirve noktalarını zorluyor. Bitip hizmete açılmış metrolarla bitirilememiş metroların maliyetlerini kıyaslamak işte böyle bir anlayışın eseri. Kendi başına raylı sistem ulaşımı üretmekten aciz İzmir Belediyesi’ne Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım el vermeseydi, acaba Aziz Kocaoğlu ne ile övünecekti?..
Önümüzdeki yerel seçimler rakı-roka-balık ekseninde cereyan etmeyecek…